Geç uyumak kilo aldırır mı?

Geç uyumak kilo aldırır mı?

Sağlıklı bir yaşam tarzı ve uyku düzeni, kilo yönetiminde kilit rol oynar. Bu yüzden, hangi zamanlarda uyanıp uyuduğunuza dikkat etmek ve sağlıklı bir uyku düzeni sürdürmek önemlidir.

Kruba Nedir?

Kruba, Tayland’da Budist rahiplere verilen saygı ifadesidir. Tayland’da birçok kişi, çeşitli konularda rehberlik ve koruma…

Ünlü mutfaklardan  basit ve kolay tavsiyeler

Ünlü mutfaklardan basit ve kolay tavsiyeler

ALANCHA MUTFAK EKİBİ

Üç nefis fikir

* Mangalda pişireceğiniz etleri, sebzeleri ve deniz mahsullerini iki tarafını da önce mutlaka tuz ve karabiberle çeşnilendirin. Hiçbir yemeğin tadı sonradan eklenen tuz ve karabiberle daha lezzetli olmaz. Her zaman tuz ve karabiber önden.
* Karpuz, kavun gibi suyu fazla olan meyvelerin suyunu sıkın. Derin bir kâsede derin dondurucuya atın. Donan suyu çatal yardımıyla belli bir kıvamına getirip yemek sonunda serinletici bir tatlı olarak servis edebilirsiniz.
Yaz meyveleriyle yapılacak reçellerde şeker kullanmanıza neredeyse gerek yok. Güneş ışığına bırakılarak çilek, şeftali gibi meyvelerin doğal şekerini ortaya çıkarabilir, şeker eklemeden reçel yapabilirsiniz. Böylesi hem daha lezzetli hem daha sağlıklı. 

 

İki alışveriş önerisi

Ahududu ve böğürtlen sezonu başladı. Lor ve peynirli salatalar için güzel bir eşlikçi.
Pazarlarda domates avına çıkmalı; pembe, yeşil ya da  Osmanlı çeşit çeşit domates toplamalı, sonra hepsini bir güzel karıştırıp, yaz boyunca karışık domates salatası yemeli.

Mutluluk sebebi keşifler

* Restoran olarak Karaburun’daki Lipsos Ata’nın Yeri
* Raflara yeni düşen ‘Ceviche’ adlı yemek kitabı

 

Basit bir yaz tarifi

* Bütün beyaz soğanları zeytinyağı, tuz ve karabiber eli çeşnilendirip folyo kağıdına sarın.
* Mangal kömürünün ateşi yüksek ısıdayken folyoları ateşin içine gömün.
* Kömür et pişirme ısısına düşünceye kadar soğanlar içinde pişip karemelize olacak.
* 15 dakika içinde pişen soğanları folyodan bir kaseye alın.
* Limon, zeytinyağı ve taze kekikle sos hazırlayın, soğanların üzerinden gezdirin. Etin yanında servis edin.

RUDOLF MUTFAK EKİBİ

 

Şimdi pazardan ne almalı?
Alternatif ne hazırlamalı?

* Bezelye: Püre haline getirip patates kızartmasıyla beraber yiyin.
* Vişne: Kompost yapın, çikolatayla kaplayıp öyle yiyin.
* Kavun: Zencefille karıştırıp reçelini yapın.
* Taze fesleğen: Yanına biraz da iyi yıllanmış permesan peyniri alıp “pesto” sos yapın, makarna servis ederken kullanın.

Üç hızlı mutfak sırrı 

* Soyulmuş domatesiniz varsa dolapta bir gün daha taze saklamak için ıslak kağıt havluya sarın, tazeliğini korusun.
* Kültür mantarını sütle yıkayıp yine ıslak ve temiz bir mutfak bezine sarın. Böylece dolapta bir gün daha taze şekilde saklayabilirsiniz.
* Dolapta mevsim sebze veya meyvelerini daha uzun süreli saklamak için mutlaka dolaptaki çekmeceleri kullanın. Çekmeceler hava sirkülasyonunu sistemsel olarak engellendiği için daha uzun süreli saklamanıza yardımcı olacak. Aksi takdirde dolap içine koyduğunuz her malzeme diriliğini kaybeder.

 

İki yeni keşif

* Gurme alışveriş için Cihangir Firuzağa Mahallesi’ndeki  Balya Organik’e gidin. Çok fazla organik ve yerel malzeme bulabileceğiniz bir dükkan.
* Pikan cevizi, Türkiye’nin Güney Ege ve Akdeniz sahillerinde yetişen bir ceviz. bunu özellikle kek ya da pasta yapımında kullanabilirsiniz.

Salatalık esansı, levrek ile

Ne lazım?(1 kişilik)
35 gram temizlenmiş derisiz levrek filetosu, 180 gram salatalık, 20 gram salatalık ( süsleme için), 5 gram frenk soğanı, 25 gram yoğurt (bir gece önce tülbentle süzdürülmüş),  bir tutam deniz tuzu ve taze çekilmiş karabiber

Nasıl yapılır?

Salatalığı, yoğurdu, soğanın yarısını, tuz ve karabiberi hızlı seviyede blender’dan geçirin. Süsleme için ayırdığınız 20 gram salatalığı 7 ince şerit halinde; 2 gram frenk soğanınıysa uzunlamasına kesin. Levreği ayrı tavada soteleyin. Diğer tarafta blenderda geçirilen salatalık karışımını ısıtın. Şerit halinde kestiğiniz salataları tabağın üstüne yerleştirin, tam ortasına yerleştireceğiniz bir çelik çemberle levrekleri yerleştirin. Tabağı frenk soğanlarıyla dekore edin ve servis yapın. Isıttığınız salatalık karışımını masada misafirin önünde tabağı dökün.

MASSİMO BOTTURA MUTFAK EKİBİ

 

Sıcak bir İtalyan salatası

Dört malzeme, bir tarif
Soğan + bezelye + enginar + bakla = Vignarola!

Nasıl yapılır? Enginarlar temizlenerek  kararmaması için üzerine limon ve tuz sıkılır, soğuk su dolu kapta kısa süre bekletilir. Zeytinyağı eklenmiş kızgın tavada soğanlar kavrulur. Eş zamanlı olarak bezelye, enginar ve bakla 5-10 dakika haşlanır. Haşlanan sebzeler, kızgın tavada karamelize olan soğanlar ile karıştırılır, üzerine tuz ve karabiber serpilerek sıcak servis edilir.

Personel kendisine ne pişiriyor?
Domates sos, füme ricotta peynirli makarna

 
Ne lazım?
1 kg Orecchiette makarna
2 kg çeri domates
1 demet fesleğen
5 adet sarımsak
500 gram füme ricotta
1 tutam kırmızı pul biber
 
Nasıl yapılır?
Sırasıyla zeytinyağı, sarımsak ve bir tutam kırmızı pul biber tavaya eklenerek sotelenir. Ardından ortadan ikiye kesilmiş çeri domatesler eklenerek, orta ateşte 20 dakika pişirilir. 1 demet fesleğen eklenir. Başka bir tencerede tuzlu suda makarna haşlanır. Makarna süzüldükten sonra tüm malzemeler karıştırılır. Makarna sunumu rendelenmiş füme ricotta ile tamamlanarak servis edilir.

Yemekten tat almanızı sağlayacak 10 öneri

Yemekten tat almanızı sağlayacak 10 öneri

yemek yemek, dünyanın en keyif veren eylemlerinden biri. Beş duyuyla hissedilen muhteşem bir sanat eseri gibi. Yemek yerken mutluluk hormonu hücrelerini doldurur, ağzınız sulanır, burnunuz kokularla aşk yapar, gözünüzde tabaklar uçuşur, kulağınız yemekten yükselen cızırtıları duyabilmek için pür dikkat kesilir. Nerede, ne yediğiniz fark etmez. Yeter ki sofraya yalnız oturmayın.

Bir lokantaya giderken kavga etmeye değil yemek yemeye gittiğinizi unutmayın. Çok ince eleyip, sık dokursanız mutlaka canınızı sıkacak bir şey bulursunuz. Oraya eleştiri bombardımanı yapmaya gitmediniz.

Daha önceden bildiğiniz mekânlara gidin. Mönüyü ve yemekleri bildiğiniz için sinirlenme katsayınız yükselmeyecektir.

Gittiğiniz lokantada şefin en favori yemeğini öğrenip, onu ısmarlayın. O yemek onların imzasıdır, imzalarını hatasız atarlar.

Mönüsü çok kabarık mekânlara pek yaklaşmayın. Hiçbir mutfak, o kadar çeşitli yemeği çıkaramaz. Bilin ki bazı şeyler önceden pişirilmiş, hazırlanmıştır. Yani taze bir şeyler yeme şansınız pek yoktur.

Mönüsünde ‘dünya mutfağı’ yazan mekânlardan da uzak durun. ‘Dünya’ demekle neyi kastettiklerini öğrenmeye çalışın. Bütün dünya lezzetlerinin küçük bir mutfağa sığmayacağını aklınızdan çıkarmayın.

Eleştirilere pek kulak asmayın. Lezzet kişiye özeldir. Dilimizin üstündeki tat alma duyuları, parmak izi gibidir. Onun için herkesin damağı lezzetleri ayrı ayrı algılar. Benim beğendiğimi siz, sizinkini de ben beğenmeyebilirim.

Beraber yemek yediğiniz kişi, o anki psikolojiniz, aldığınız kokular, duyduğunuz müzik de lezzeti etkiler. Eğer karşınızda oturan kişiye sırıl sıklam âşıksanız, dünyanın en berbat yemeğini bile çok lezzetli bulabilirsiniz.

Lezzet her zaman pahalı değildir. Çok ucuza da lezzetli yemekler yeneceğini aklınızdan çıkarmayın. Özellikle esnaf lokantalarını keşfetmeye çalışın. Seyyar yemekçileri kulak arkası etmeyin.

Manzaralı ve pahalı semtlerdeki lokantalardan uzak durmaya çalışın. Çünkü buraların kiraları oldukça yüksektir ve bu, sizin hesabınıza mutlaka yansıyacaktır.

Gazetelerin veya dergilerin önerilerine kulak asın ama damağına güvendiğiniz eşinizin dostunuzun tavsiyelerine daha çok rağbet edin.

“ŞEF SEN BİLİRSİN” AKIMI

Birkaç ay önce, ABD Oregon Portland’da dört-beş masalı küçük bir lokantaya gittim. Mönü, bilgisayar çıkışı bir dosya kağıdıydı. Ne yesem diye kağıda bakınırken şef yanıma geldi, “Bana bırak” dedi. “Okey” dedim ve çok lezzetli bir yemek yedim.

Şef yanıma gelip, “Nasıldı?” diye sordu. “Mükemmeldi” deyip kendimi tanıttım. Sohbet arasında, ‘omakase’nin Amerika’da hızla yayıldığını söyledi. Yüzümü kızartıp “O da ne?” diye sordum. Anlattı: Omakase Japonca bir kelimeymiş. “Bana güven, kendini bana teslim et” gibi bir anlamı varmış. Yani Amerikalılar, mönüyü bir kenara bırakıp, seçimi şefe bırakmaya başlamışlar artık, buna da ‘Omekase Style’ adını yakıştırmışlar.

Şöyle bir düşününce, bu akımı yıllardan beri uyguladığım aklıma geldi. Özellikle ocakbaşlarında. Orada mönüyü elime bile almam, usta kendine göre takılır. En lezzetli etlerini sırayla tabağıma koyar. Dış gezilerimde de ‘Omakase’yi sıklıkla uygularım. Örneğin, Floransa’da bir dostumun tavsiyesi üzerine gittiğim Il Latino adlı lokantada, İtalyanca mönüyü anlamayınca şefe, “Sen bilirsin” demiştim. O da bana, o güne kadar yediğim en lezzetli tavşan yahnisini getirmişti.

YILAN TURŞUSU

Gittiğim esnaf lokantalarında da hep aynı şeyi yaptım. Ne yiyeceğimi şeflere bıraktım. Onlar da o günün en lezzetli yemeklerini bana yedirdiler. Mesela Brezilya’da şefe “Sen bilirsin” deyince, manyok unuyla yapılmış lapanın yanında siyah fasulye dolu bir tabak getirdi. O güne kadar bilmediğim ama muhteşem lezzetlere sahip olan malzemelerle tanışmış oldum.

‘Omakase Style’ yüzünden garip şeyler yemek zorunda kaldığım da oldu. Örneğin Vietnam’da, kırsal kesimdeki bir lokantada, mönüyü anlamayınca şefe “Sen bir şeyler getiriver” demiştim. O da getirmişti: Sirkenin içinde yılan turşusu…

“Şef sen bilirsin” akımı, öyle her restoranda uygulanamıyor. Büyük restoranlarda, otel lokantalarında, zincir lokantalarda ortalıkta “Sen bilirsin” diyecek şef bulmak kolay değil. Belki garsonlar bu konuda yardımcı olabilir ama onların da mönüdeki yemeklerin tadını bildiklerini pek sanmıyorum. Garsonlar, bütün dünya mutfaklarında sadece kendileri için pişen ‘özel’ yemeği yerler, sundukları pahalı yemekler hakkında pek bilgi sahibi olmuyorlar.

Bu akımın en iyi uygulandığı yerler, 5-10 masalı, küçük lezzet durakları. Buralarda mönü, o gün pazarda bulunan malzemelerle pişen yemeklerden oluşuyor. Yani bilgisayar çıktısı, tek sayfalık mönüler günden güne değişiyor. Sözün özüne gelirsek: İnsanlar yavaş yavaş, bol yıldızlı, şatafatlı restoranlar yerine, daha küçük, daha samimi, daha lezzetli mekânlara yöneliyorlar. Sanıyorum ‘dünya şikemperverleri’ garsonların, şeflerin, somöliyelerin, eleştirmenlerin itip kakmasından artık sıkıldılar.

Siz de “Şef sen bilirsin” deyin, pişman olmazsınız.

 

Dünyanın en ilginç ve eğlenceli yemek müzeleri

Dünyanın en ilginç ve eğlenceli yemek müzeleri

Berlin, Almanya
Sosis Müzesi

 

Domuz sosisi currywurst, patates kızartması ve bira… Berlinlilerin vazgeçilmez üçlüsü… Almanya’nın başkentinde öğle molalarında, ellerinde currywurst ile gezen takım elbiseli iş insanlarını görmek şaşırtıcı değil. Sosis yüzyıllardır var; ama Alman Herta Heuwer, ketçap ve köri ile servis edilen kızarmış domuz sosisi ‘currywurst’u, 1949 yılında yarattı. Almanların bir numaralı ayaküstü yiyeceği haline gelen currywurst, 60 yaşına bastığında yani 2009 yılında bir de müzeye sahip oldu. Tabii en çok sevildiği kent Berlin’de. Müzede currywurst’un pişerken çıkardığı sesi dinleyebilir, sosis barda ve sosis koltukta zaman geçirebilirsiniz. Şaşırtıcı olsa da müzede currywurst satılmıyor. Ama yemek isteyenler için Berlin’de her köşe başında currywurst büfesi var. Bir sandviçin fiyatı da en fazla 2 Euro.

Yokohoma, Japonya
Noodle Müzesi

 

Japon mutfağının vazgeçilmezi, ‘noodle’ kağıt kaplara gireli 30 yıl oldu. Sadece sıcak suyla üç dakikada leziz bir yemeğe dönüşen ‘cup noodle’, 1971 yılında Nissin firması tarafından geliştirildi. Firma, bununla da kalmadı. Tokyo’ya trenle 30 dakika uzaklıktaki Yokohama kentinde ‘Noodle’ların yüzlercesinin bir arada bulunduğu bir müze de açtı. Müze ziyaretçileri, gezileri sırasında ‘noodle’ tarihi hakkında fikir sahibi olurken, dev noodle kaplarının içlerinde, yapımı hakkında da bilgiler ediniyor. Çocuklar içinse interaktif uygulamalar var. Anne-babalar müzeyi zevkle gezerken, çocuklar aşçılardan noodle yapımını öğreniyor. Ne de olsa hazırlaması, onların bile yapabileceği kadar kolay.

İtalya
Şarküteri Müzesi

Gastronomi kültürü denilince ilk akla gelen ülkelerden birisi kuşkusuz İtalya. Et ve et ürünlerinin oldukça rağbet gördüğü ve şarküteri geleneğinin önemli yer tuttuğu ülkede bir şarküteri müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Castelnuovo Rangone kasabasında, Felino Kalesi’nin mahzenlerinde yer alan üç katlı ‘The Museum of Salame’, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Beş bölüme ayrılan müzede sergilenen fotoğraf ve materyaller sosis, salam gibi çeşitli şarküteri ürünlerinin tarih içindeki yolculuğuna tanıklık etmemizi sağlıyor. Dileyen ziyaretçiler, eski üretim tekniklerinden günümüze kadar nelerin değiştiğini öğrenmek için çeşitli film ve belgeseller izleyebiliyor. Dileyenler dünyaca ünlü ve leziz İtalyan salamlarının geleneksel yöntemlerle nasıl yapıldığına tanıklık edebiliyor.

Amsterdam
Peynir Müzesi

 

Peynire düşkünseniz, inek sütünden yapılan geleneksel Hollanda peyniri ‘gouda’ya bayılıyor olmalısınız. Hemen her peynir sever, ‘gouda’nın çeşitleri ile bir tür aşk yaşar. Sırf gouda sevgisi bile sizi Amsterdam’a götürmeye yetebilir. Tekerlek görünümlü peynirler, üretim evlerinde hazırlandıktan sonra, kentin en büyük peynir marketi Alkmaar’a getiriliyor. Üstelik beyaz gömlekli ve yöresel şapkalı ‘peynir taşıyıcıları’ tarafından. Yani pazarda tam bir görsel hazine var. Bununla yetinmeyin. Kentte 1982’de açılan Peynir Müzesi’nde peynir ve tereyağı yapımı hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. İçerideki 24 tablo ise 16’ncı yüzyıl Hollandası konusunda size çok şey anlatacak. Tarih sever gurmeler burası size göre!

Wisconsin, ABD
Hardal Müzesi

 

Tuttuğunuz takım yenilse, gidip bir hardal müzesi açar mıydınız? Şimdi okuyacağınız hikâye tam da “Garip ama gerçek” dedirtecek türden. Wisconsin eyaletinde yaşayan emekli bölge savcı yardımcısı Barry Levenson’un taraftarı olduğu beysbol takımı Red Sox, 1986 yılında dünya serisi maçını kaybetti. Levenson tabii ki üzgündü. O akşam bir markete gitti, hardalların önünde bir an durdu. Uzun uzun kavanozlara baktı. Kendi deyimiyle “Hardallar sanki ona bir şey anlatmaya çalışıyordu.” Ve o günden sonra hardal koleksiyonu yapmaya başladı. 1992 yılında Middleton’da Hardal Müzesi’ni açtı. Müze o kadar büyük ilgi gördü ki, artık her yıl ağustos ayının ilk cumartesi günü Middleton’da ‘Ulusal Hardal’ günü olarak kutlanıyor. Müzede bugün 60 farklı ülkeden 5 bin 300 hardal çeşidini bulmak mümkün.

Loire Vadisi, Fransa
Mantar Müzesi

 

Mantar, müzeyi belki de en çok hak eden yiyecek. O kadar çok çeşidi var ki… Hepsi hakkında detaylı bilgi edinmek için bir sürü farklı bölgeye gitmeniz gerek. Ama işin kolayına kaçıp, Paris yakınlarındaki Loire Vadisi’nde 1987 yılında kurulan ‘Musée du Champignon’a (Mantar Müzesi)gidebilirsiniz. Ziyaretçiler, mantar yetişmesine elverişli mağaralarda gezerken, çeşitler hakkında bilgi ediniyor. Turun sonunda mantar da alabilirsiniz. Müzede farklı türde pek çok mantar yetiştirildiği için doğal şartları sağlamak önemli. Bu yüzden bakteri ve mikroorganizma temizliği müzenin başlıca işlerinden.

Liguria, İtalya
Zeytinyağı Müzesi

 

Bir gurmenin mutlaka uzmanı olması gereken konu: Zeytinyağı. Dünyada zeytinyağı üretiminin öncüleri İtalya, İspanya ve Yunanistan. İtalya’da 1992 yılında kurulan ‘Museo dell Olivo’, işin uzmanı olmak isteyenlere çok şey vaat ediyor. Zeytin ağaçlarının tarihinden, zeytinlerin nasıl yetiştirildiğine ve yağın nasıl üretildiğine uzanan bilgiler uzun uzun not almanıza yol açabilir. Müzenin dışında zeytinyağı yapımında kullanılan değirmenlerle ilgili de bilgi edinebilirsiniz. İnsan düşünmeden edemiyor: Böyle bir müze neden Türkiye’de de olmasın? Zeytinyağı Müzesi, 1993 yılında Avrupa Müzeler Topluluğu tarafından ‘Yılın En İyi Müzesi’ ödülüne layık görüldü.

www.beefandfish.com