Kruba Nedir?
Kruba, Tayland’da Budist rahiplere verilen saygı ifadesidir. Tayland’da birçok kişi, çeşitli konularda rehberlik ve koruma…
Kruba, Tayland’da Budist rahiplere verilen saygı ifadesidir. Tayland’da birçok kişi, çeşitli konularda rehberlik ve koruma…
ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ MADDE 1– Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. MADDE 2– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun…
Polonezköy Tabiat Parkı, İstanbul’un Beykoz ilçesinde doğa ile iç içe vakit geçirmek isteyenler için ideal…
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yani Kuzey Kore’ye vize alınarak gidilebilir. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti…
Göksu Vadisi’nden, Hacıllı Köyü’nün su değirmenini arkanıza alarak yukarı doğru Değirmen Deresi’ni takip ederek yürüdüğünüzde…
Sessiz ve manzaralı odalar , cana yakın profesyonel çalışanlar. Ağva otelleri arasında seçkin bir konuma sahip Wineport Lodge Ağva.
ALANCHA MUTFAK EKİBİ
Üç nefis fikir
* Mangalda pişireceğiniz etleri, sebzeleri ve deniz mahsullerini iki tarafını da önce mutlaka tuz ve karabiberle çeşnilendirin. Hiçbir yemeğin tadı sonradan eklenen tuz ve karabiberle daha lezzetli olmaz. Her zaman tuz ve karabiber önden.
* Karpuz, kavun gibi suyu fazla olan meyvelerin suyunu sıkın. Derin bir kâsede derin dondurucuya atın. Donan suyu çatal yardımıyla belli bir kıvamına getirip yemek sonunda serinletici bir tatlı olarak servis edebilirsiniz.
Yaz meyveleriyle yapılacak reçellerde şeker kullanmanıza neredeyse gerek yok. Güneş ışığına bırakılarak çilek, şeftali gibi meyvelerin doğal şekerini ortaya çıkarabilir, şeker eklemeden reçel yapabilirsiniz. Böylesi hem daha lezzetli hem daha sağlıklı.
İki alışveriş önerisi
Ahududu ve böğürtlen sezonu başladı. Lor ve peynirli salatalar için güzel bir eşlikçi.
Pazarlarda domates avına çıkmalı; pembe, yeşil ya da Osmanlı çeşit çeşit domates toplamalı, sonra hepsini bir güzel karıştırıp, yaz boyunca karışık domates salatası yemeli.
Mutluluk sebebi keşifler
* Restoran olarak Karaburun’daki Lipsos Ata’nın Yeri
* Raflara yeni düşen ‘Ceviche’ adlı yemek kitabı
Basit bir yaz tarifi
* Bütün beyaz soğanları zeytinyağı, tuz ve karabiber eli çeşnilendirip folyo kağıdına sarın.
* Mangal kömürünün ateşi yüksek ısıdayken folyoları ateşin içine gömün.
* Kömür et pişirme ısısına düşünceye kadar soğanlar içinde pişip karemelize olacak.
* 15 dakika içinde pişen soğanları folyodan bir kaseye alın.
* Limon, zeytinyağı ve taze kekikle sos hazırlayın, soğanların üzerinden gezdirin. Etin yanında servis edin.
RUDOLF MUTFAK EKİBİ
Şimdi pazardan ne almalı?
Alternatif ne hazırlamalı?
* Bezelye: Püre haline getirip patates kızartmasıyla beraber yiyin.
* Vişne: Kompost yapın, çikolatayla kaplayıp öyle yiyin.
* Kavun: Zencefille karıştırıp reçelini yapın.
* Taze fesleğen: Yanına biraz da iyi yıllanmış permesan peyniri alıp “pesto” sos yapın, makarna servis ederken kullanın.
Üç hızlı mutfak sırrı
* Soyulmuş domatesiniz varsa dolapta bir gün daha taze saklamak için ıslak kağıt havluya sarın, tazeliğini korusun.
* Kültür mantarını sütle yıkayıp yine ıslak ve temiz bir mutfak bezine sarın. Böylece dolapta bir gün daha taze şekilde saklayabilirsiniz.
* Dolapta mevsim sebze veya meyvelerini daha uzun süreli saklamak için mutlaka dolaptaki çekmeceleri kullanın. Çekmeceler hava sirkülasyonunu sistemsel olarak engellendiği için daha uzun süreli saklamanıza yardımcı olacak. Aksi takdirde dolap içine koyduğunuz her malzeme diriliğini kaybeder.
İki yeni keşif
* Gurme alışveriş için Cihangir Firuzağa Mahallesi’ndeki Balya Organik’e gidin. Çok fazla organik ve yerel malzeme bulabileceğiniz bir dükkan.
* Pikan cevizi, Türkiye’nin Güney Ege ve Akdeniz sahillerinde yetişen bir ceviz. bunu özellikle kek ya da pasta yapımında kullanabilirsiniz.
Salatalık esansı, levrek ile
Ne lazım?(1 kişilik)
35 gram temizlenmiş derisiz levrek filetosu, 180 gram salatalık, 20 gram salatalık ( süsleme için), 5 gram frenk soğanı, 25 gram yoğurt (bir gece önce tülbentle süzdürülmüş), bir tutam deniz tuzu ve taze çekilmiş karabiber
Nasıl yapılır?
Salatalığı, yoğurdu, soğanın yarısını, tuz ve karabiberi hızlı seviyede blender’dan geçirin. Süsleme için ayırdığınız 20 gram salatalığı 7 ince şerit halinde; 2 gram frenk soğanınıysa uzunlamasına kesin. Levreği ayrı tavada soteleyin. Diğer tarafta blenderda geçirilen salatalık karışımını ısıtın. Şerit halinde kestiğiniz salataları tabağın üstüne yerleştirin, tam ortasına yerleştireceğiniz bir çelik çemberle levrekleri yerleştirin. Tabağı frenk soğanlarıyla dekore edin ve servis yapın. Isıttığınız salatalık karışımını masada misafirin önünde tabağı dökün.
MASSİMO BOTTURA MUTFAK EKİBİ
Sıcak bir İtalyan salatası
Dört malzeme, bir tarif
Soğan + bezelye + enginar + bakla = Vignarola!
Nasıl yapılır? Enginarlar temizlenerek kararmaması için üzerine limon ve tuz sıkılır, soğuk su dolu kapta kısa süre bekletilir. Zeytinyağı eklenmiş kızgın tavada soğanlar kavrulur. Eş zamanlı olarak bezelye, enginar ve bakla 5-10 dakika haşlanır. Haşlanan sebzeler, kızgın tavada karamelize olan soğanlar ile karıştırılır, üzerine tuz ve karabiber serpilerek sıcak servis edilir.
Personel kendisine ne pişiriyor?
Domates sos, füme ricotta peynirli makarna
Ne lazım?
1 kg Orecchiette makarna
2 kg çeri domates
1 demet fesleğen
5 adet sarımsak
500 gram füme ricotta
1 tutam kırmızı pul biber
Nasıl yapılır?
Sırasıyla zeytinyağı, sarımsak ve bir tutam kırmızı pul biber tavaya eklenerek sotelenir. Ardından ortadan ikiye kesilmiş çeri domatesler eklenerek, orta ateşte 20 dakika pişirilir. 1 demet fesleğen eklenir. Başka bir tencerede tuzlu suda makarna haşlanır. Makarna süzüldükten sonra tüm malzemeler karıştırılır. Makarna sunumu rendelenmiş füme ricotta ile tamamlanarak servis edilir.
yemek yemek, dünyanın en keyif veren eylemlerinden biri. Beş duyuyla hissedilen muhteşem bir sanat eseri gibi. Yemek yerken mutluluk hormonu hücrelerini doldurur, ağzınız sulanır, burnunuz kokularla aşk yapar, gözünüzde tabaklar uçuşur, kulağınız yemekten yükselen cızırtıları duyabilmek için pür dikkat kesilir. Nerede, ne yediğiniz fark etmez. Yeter ki sofraya yalnız oturmayın.
Bir lokantaya giderken kavga etmeye değil yemek yemeye gittiğinizi unutmayın. Çok ince eleyip, sık dokursanız mutlaka canınızı sıkacak bir şey bulursunuz. Oraya eleştiri bombardımanı yapmaya gitmediniz.
Daha önceden bildiğiniz mekânlara gidin. Mönüyü ve yemekleri bildiğiniz için sinirlenme katsayınız yükselmeyecektir.
Gittiğiniz lokantada şefin en favori yemeğini öğrenip, onu ısmarlayın. O yemek onların imzasıdır, imzalarını hatasız atarlar.
Mönüsü çok kabarık mekânlara pek yaklaşmayın. Hiçbir mutfak, o kadar çeşitli yemeği çıkaramaz. Bilin ki bazı şeyler önceden pişirilmiş, hazırlanmıştır. Yani taze bir şeyler yeme şansınız pek yoktur.
Mönüsünde ‘dünya mutfağı’ yazan mekânlardan da uzak durun. ‘Dünya’ demekle neyi kastettiklerini öğrenmeye çalışın. Bütün dünya lezzetlerinin küçük bir mutfağa sığmayacağını aklınızdan çıkarmayın.
Eleştirilere pek kulak asmayın. Lezzet kişiye özeldir. Dilimizin üstündeki tat alma duyuları, parmak izi gibidir. Onun için herkesin damağı lezzetleri ayrı ayrı algılar. Benim beğendiğimi siz, sizinkini de ben beğenmeyebilirim.
Beraber yemek yediğiniz kişi, o anki psikolojiniz, aldığınız kokular, duyduğunuz müzik de lezzeti etkiler. Eğer karşınızda oturan kişiye sırıl sıklam âşıksanız, dünyanın en berbat yemeğini bile çok lezzetli bulabilirsiniz.
Lezzet her zaman pahalı değildir. Çok ucuza da lezzetli yemekler yeneceğini aklınızdan çıkarmayın. Özellikle esnaf lokantalarını keşfetmeye çalışın. Seyyar yemekçileri kulak arkası etmeyin.
Manzaralı ve pahalı semtlerdeki lokantalardan uzak durmaya çalışın. Çünkü buraların kiraları oldukça yüksektir ve bu, sizin hesabınıza mutlaka yansıyacaktır.
Gazetelerin veya dergilerin önerilerine kulak asın ama damağına güvendiğiniz eşinizin dostunuzun tavsiyelerine daha çok rağbet edin.
“ŞEF SEN BİLİRSİN” AKIMI
Birkaç ay önce, ABD Oregon Portland’da dört-beş masalı küçük bir lokantaya gittim. Mönü, bilgisayar çıkışı bir dosya kağıdıydı. Ne yesem diye kağıda bakınırken şef yanıma geldi, “Bana bırak” dedi. “Okey” dedim ve çok lezzetli bir yemek yedim.
Şef yanıma gelip, “Nasıldı?” diye sordu. “Mükemmeldi” deyip kendimi tanıttım. Sohbet arasında, ‘omakase’nin Amerika’da hızla yayıldığını söyledi. Yüzümü kızartıp “O da ne?” diye sordum. Anlattı: Omakase Japonca bir kelimeymiş. “Bana güven, kendini bana teslim et” gibi bir anlamı varmış. Yani Amerikalılar, mönüyü bir kenara bırakıp, seçimi şefe bırakmaya başlamışlar artık, buna da ‘Omekase Style’ adını yakıştırmışlar.
Şöyle bir düşününce, bu akımı yıllardan beri uyguladığım aklıma geldi. Özellikle ocakbaşlarında. Orada mönüyü elime bile almam, usta kendine göre takılır. En lezzetli etlerini sırayla tabağıma koyar. Dış gezilerimde de ‘Omakase’yi sıklıkla uygularım. Örneğin, Floransa’da bir dostumun tavsiyesi üzerine gittiğim Il Latino adlı lokantada, İtalyanca mönüyü anlamayınca şefe, “Sen bilirsin” demiştim. O da bana, o güne kadar yediğim en lezzetli tavşan yahnisini getirmişti.
YILAN TURŞUSU
Gittiğim esnaf lokantalarında da hep aynı şeyi yaptım. Ne yiyeceğimi şeflere bıraktım. Onlar da o günün en lezzetli yemeklerini bana yedirdiler. Mesela Brezilya’da şefe “Sen bilirsin” deyince, manyok unuyla yapılmış lapanın yanında siyah fasulye dolu bir tabak getirdi. O güne kadar bilmediğim ama muhteşem lezzetlere sahip olan malzemelerle tanışmış oldum.
‘Omakase Style’ yüzünden garip şeyler yemek zorunda kaldığım da oldu. Örneğin Vietnam’da, kırsal kesimdeki bir lokantada, mönüyü anlamayınca şefe “Sen bir şeyler getiriver” demiştim. O da getirmişti: Sirkenin içinde yılan turşusu…
“Şef sen bilirsin” akımı, öyle her restoranda uygulanamıyor. Büyük restoranlarda, otel lokantalarında, zincir lokantalarda ortalıkta “Sen bilirsin” diyecek şef bulmak kolay değil. Belki garsonlar bu konuda yardımcı olabilir ama onların da mönüdeki yemeklerin tadını bildiklerini pek sanmıyorum. Garsonlar, bütün dünya mutfaklarında sadece kendileri için pişen ‘özel’ yemeği yerler, sundukları pahalı yemekler hakkında pek bilgi sahibi olmuyorlar.
Bu akımın en iyi uygulandığı yerler, 5-10 masalı, küçük lezzet durakları. Buralarda mönü, o gün pazarda bulunan malzemelerle pişen yemeklerden oluşuyor. Yani bilgisayar çıktısı, tek sayfalık mönüler günden güne değişiyor. Sözün özüne gelirsek: İnsanlar yavaş yavaş, bol yıldızlı, şatafatlı restoranlar yerine, daha küçük, daha samimi, daha lezzetli mekânlara yöneliyorlar. Sanıyorum ‘dünya şikemperverleri’ garsonların, şeflerin, somöliyelerin, eleştirmenlerin itip kakmasından artık sıkıldılar.
Siz de “Şef sen bilirsin” deyin, pişman olmazsınız.
Berlin, Almanya
Sosis Müzesi
Domuz sosisi currywurst, patates kızartması ve bira… Berlinlilerin vazgeçilmez üçlüsü… Almanya’nın başkentinde öğle molalarında, ellerinde currywurst ile gezen takım elbiseli iş insanlarını görmek şaşırtıcı değil. Sosis yüzyıllardır var; ama Alman Herta Heuwer, ketçap ve köri ile servis edilen kızarmış domuz sosisi ‘currywurst’u, 1949 yılında yarattı. Almanların bir numaralı ayaküstü yiyeceği haline gelen currywurst, 60 yaşına bastığında yani 2009 yılında bir de müzeye sahip oldu. Tabii en çok sevildiği kent Berlin’de. Müzede currywurst’un pişerken çıkardığı sesi dinleyebilir, sosis barda ve sosis koltukta zaman geçirebilirsiniz. Şaşırtıcı olsa da müzede currywurst satılmıyor. Ama yemek isteyenler için Berlin’de her köşe başında currywurst büfesi var. Bir sandviçin fiyatı da en fazla 2 Euro.
Yokohoma, Japonya
Noodle Müzesi
Japon mutfağının vazgeçilmezi, ‘noodle’ kağıt kaplara gireli 30 yıl oldu. Sadece sıcak suyla üç dakikada leziz bir yemeğe dönüşen ‘cup noodle’, 1971 yılında Nissin firması tarafından geliştirildi. Firma, bununla da kalmadı. Tokyo’ya trenle 30 dakika uzaklıktaki Yokohama kentinde ‘Noodle’ların yüzlercesinin bir arada bulunduğu bir müze de açtı. Müze ziyaretçileri, gezileri sırasında ‘noodle’ tarihi hakkında fikir sahibi olurken, dev noodle kaplarının içlerinde, yapımı hakkında da bilgiler ediniyor. Çocuklar içinse interaktif uygulamalar var. Anne-babalar müzeyi zevkle gezerken, çocuklar aşçılardan noodle yapımını öğreniyor. Ne de olsa hazırlaması, onların bile yapabileceği kadar kolay.
İtalya
Şarküteri Müzesi
Gastronomi kültürü denilince ilk akla gelen ülkelerden birisi kuşkusuz İtalya. Et ve et ürünlerinin oldukça rağbet gördüğü ve şarküteri geleneğinin önemli yer tuttuğu ülkede bir şarküteri müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Castelnuovo Rangone kasabasında, Felino Kalesi’nin mahzenlerinde yer alan üç katlı ‘The Museum of Salame’, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Beş bölüme ayrılan müzede sergilenen fotoğraf ve materyaller sosis, salam gibi çeşitli şarküteri ürünlerinin tarih içindeki yolculuğuna tanıklık etmemizi sağlıyor. Dileyen ziyaretçiler, eski üretim tekniklerinden günümüze kadar nelerin değiştiğini öğrenmek için çeşitli film ve belgeseller izleyebiliyor. Dileyenler dünyaca ünlü ve leziz İtalyan salamlarının geleneksel yöntemlerle nasıl yapıldığına tanıklık edebiliyor.
Amsterdam
Peynir Müzesi
Peynire düşkünseniz, inek sütünden yapılan geleneksel Hollanda peyniri ‘gouda’ya bayılıyor olmalısınız. Hemen her peynir sever, ‘gouda’nın çeşitleri ile bir tür aşk yaşar. Sırf gouda sevgisi bile sizi Amsterdam’a götürmeye yetebilir. Tekerlek görünümlü peynirler, üretim evlerinde hazırlandıktan sonra, kentin en büyük peynir marketi Alkmaar’a getiriliyor. Üstelik beyaz gömlekli ve yöresel şapkalı ‘peynir taşıyıcıları’ tarafından. Yani pazarda tam bir görsel hazine var. Bununla yetinmeyin. Kentte 1982’de açılan Peynir Müzesi’nde peynir ve tereyağı yapımı hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. İçerideki 24 tablo ise 16’ncı yüzyıl Hollandası konusunda size çok şey anlatacak. Tarih sever gurmeler burası size göre!
Wisconsin, ABD
Hardal Müzesi
Tuttuğunuz takım yenilse, gidip bir hardal müzesi açar mıydınız? Şimdi okuyacağınız hikâye tam da “Garip ama gerçek” dedirtecek türden. Wisconsin eyaletinde yaşayan emekli bölge savcı yardımcısı Barry Levenson’un taraftarı olduğu beysbol takımı Red Sox, 1986 yılında dünya serisi maçını kaybetti. Levenson tabii ki üzgündü. O akşam bir markete gitti, hardalların önünde bir an durdu. Uzun uzun kavanozlara baktı. Kendi deyimiyle “Hardallar sanki ona bir şey anlatmaya çalışıyordu.” Ve o günden sonra hardal koleksiyonu yapmaya başladı. 1992 yılında Middleton’da Hardal Müzesi’ni açtı. Müze o kadar büyük ilgi gördü ki, artık her yıl ağustos ayının ilk cumartesi günü Middleton’da ‘Ulusal Hardal’ günü olarak kutlanıyor. Müzede bugün 60 farklı ülkeden 5 bin 300 hardal çeşidini bulmak mümkün.
Loire Vadisi, Fransa
Mantar Müzesi
Mantar, müzeyi belki de en çok hak eden yiyecek. O kadar çok çeşidi var ki… Hepsi hakkında detaylı bilgi edinmek için bir sürü farklı bölgeye gitmeniz gerek. Ama işin kolayına kaçıp, Paris yakınlarındaki Loire Vadisi’nde 1987 yılında kurulan ‘Musée du Champignon’a (Mantar Müzesi)gidebilirsiniz. Ziyaretçiler, mantar yetişmesine elverişli mağaralarda gezerken, çeşitler hakkında bilgi ediniyor. Turun sonunda mantar da alabilirsiniz. Müzede farklı türde pek çok mantar yetiştirildiği için doğal şartları sağlamak önemli. Bu yüzden bakteri ve mikroorganizma temizliği müzenin başlıca işlerinden.
Liguria, İtalya
Zeytinyağı Müzesi
Bir gurmenin mutlaka uzmanı olması gereken konu: Zeytinyağı. Dünyada zeytinyağı üretiminin öncüleri İtalya, İspanya ve Yunanistan. İtalya’da 1992 yılında kurulan ‘Museo dell Olivo’, işin uzmanı olmak isteyenlere çok şey vaat ediyor. Zeytin ağaçlarının tarihinden, zeytinlerin nasıl yetiştirildiğine ve yağın nasıl üretildiğine uzanan bilgiler uzun uzun not almanıza yol açabilir. Müzenin dışında zeytinyağı yapımında kullanılan değirmenlerle ilgili de bilgi edinebilirsiniz. İnsan düşünmeden edemiyor: Böyle bir müze neden Türkiye’de de olmasın? Zeytinyağı Müzesi, 1993 yılında Avrupa Müzeler Topluluğu tarafından ‘Yılın En İyi Müzesi’ ödülüne layık görüldü.
www.beefandfish.com
Eldamaty, kuzey ve batı duvarlarında, 1922’de Tutankamon’un mezarının giriş kapısında bulunanlara benzer çizikler ve izler olduğunu söyledi. Eldamaty Ahram Online’a yaptığı açıklamada “Bu Tutankamon’un mezarının batı ve kuzey duvarlarının arkasında iki gizli mezar odası olabileceğini gösteriyor” dedi.
Reeves geçtiğimiz aylarda, Kraliçe Nefertiti’nin yıllardır bulunamayan mezarının Tutankamon’un mezarının içinde gizli olduğu teorisini ortaya atmıştı. İncelemeler Reeves’in haklı olabileceğini gösteriyor. Reeves, incelemelere göre mezarın tavanının kuzey ve batı duvarlarının gerisine doğru uzandığını söyledi. Reeves gizli mezar odaları hakkındaki teorisinin doğru olduğundan artık neredeyse emin.
Reeves Ahram Online’a yaptığı açıklamada “Duvarların ilk incelemesinden sonra, radar cihazının gelebileceğine dair izin çıkmadan yapabileceğimiz bir şey yok. Radarla bu bulguları doğrulayabiliriz” dedi.
Eldamaty, Tutankamon’un mezarının keşfedildiği gün olan 4 Kasım’da iki duvarın radar taraması sonuçlarının açıklanacağına söz verdi.
Reeves, Tutankamon’un mezarının kuzey duvarındaki resminde, Tutankamun’un kraliçe Nefertiti için bir ölüm ritüeli gerçekleştirirken betimlendiğini düşünüyor. Uzmanlar arasındaki yaygın görüş ise, duvar resminde Kral Ay’ın, Tutankamun için aynı ritüeli gerçekleştirdiği şeklinde. Ay ve Tutankamun’un mezarlarındaki duvar resimlerinin incelemesi, Reeves’in teorisini sınayacak.
Ağustos ayında Reeves, Tutankamon’un mezarının resimli batı ve kuzey duvarlarının arkasında gizli koridorlar olduğunu ileri sürdüğü bir makale yayınlamıştı. Reeves’e göre bu gizli koridorlar iki odaya açılıyordu, ve bu odalardan birinde Kraliçe Nefertiti’nin kalıntıları bulunuyordu. Nefertiti, Tutankamon’un babası olan monoteist Mısır Kralı Akhenaten’in karısıydı.
Tutankamon’un mezarının basamaklarında duran Reeves Ahram Online’a radar sonuçlarını beklemeleri gerekmesine rağmen, kendi kullandığı fotoğraflarda belli olmayan başka özelliklere de bakma şansı bulduğunu belirtti.
Bahsedilen fotoğraflar Tutankamon’un mezarının bir kopyasını çıkarabilmek için sanat kuruluşu Factume tarafından çekilmişti. Yerinde yapılan incelemelerde ise duvarın arkasına uzanan tavan, iki kap girişinin izleri ve kraliyet mühürleri gibi yeni keşifler yapıldı.
Reeves “Çok yakında Tutankamon’un mezarının içinde çok önemli bir keşif yapılacağından eminim” diyor Reeves.
Eldamaty ise mezarda iki gizli odanın bulunmasının çok olası olduğunu söylerken, Nefertiti’nin kalıntılarının burada olabileceği konusunda Reeves’e katılmıyor. Eldamaty Nefertiti’nin, Akhenaten’in krallığının başkenti olan Tel Al-Amaran’da gömülü olduğuna inanıyor.
Eldamaty “Bu araştırma konusunda çok hevesliyim ve bu iki tartışmalı duvarın arkasında birşey keşfedileceğinden eminim” diyor. (Kaynak: Arkeofili.com / Yazar: Ayşe Bursalı)
Tutankamun’un mezarının incelemesi yapılıyor
TUTANKAMON’UN YÜZÜ İLK KEZ SERGİDE
PİRAMİTLERİN GİZEMİ
Okan Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, yüksek topuklu ayakkabıların kadınlarda ortaya çıkardığı rahatsızlıklar hakkında önemli bilgiler verdi:
“Topuklu ayakkabı yüzünden değişen yürüyüşle birlikte dizdeki kuvvetlerde yer değiştirir. Yüklerin yer değiştirmesi dizde osteoartrite (kireçlenmeye) neden olabilir. Çünkü, topuklu ayakkabı giyen kadınlarda dize binen yük normalden % 26 daha fazla.
Ayakkabı içinde ayağın öne doğru eğimli pozisyonu baldır bölgesinin kısalmasına neden olur. Baldır kaslarında kısalığa ve sertliğe yol açar.
MORTON NÖROMASI: Ayağımızda taraklar arasında sinirler bulunur. Yüksek topuklu ve dar burunlu ayakkabı parmaklardaki dokuların sıkışmasına ve kalınlaşmasına neden olur. Bu durum tipik olarak 3. Ve 4. Parmaklar arasında bulunan sinire baskı yapar. Bu da parmaklarda ağrıya ve uyuşukluğa neden olur.
BUNYON: Özellikle dar burunlu ayakkabılar parmakları ciddi şekilde sıkıştırır. Uzun süreli kullanımda baş parmak kenarında bir kemik çıkıntı meydana gelir. Bu çıkıntı ağrılıdır, giderek büyür ve baş parmağın diğer parmaklara doğru eğilmesine neden olur.
AŞİL TENDONU: Aşil tendonu vücudumuzdaki en sağlam tendondur. Yürüyüş sırasında vücut ağırlığının 3.9 katı, koşu sırasında ise vücut ağırlığının 7.7 katı kadar yük taşıyabilir. Topuklu ayakkabı kullanımında ayağın öne doğru olan pozisyonu aşil tendonunun kısalmasına neden olur. Topuk yüksekliği ne kadar fazla olursa topuk bölgesinde o kadar fazla ağrı olur ve aşil tendonu yaralanmaya o kadar açık hale gelir.
AYAK BİLEĞİ YARALANMALARI: Normal yürüyüşte ayağın bütün kısımları yerle temas eder. Ancak topuklu ayakkabıda yerle temas sadece parmak ucu ve ince bir topukla sağlanır. Bu da ciddi denge problemi yaratır. Kişi düşebilir, ayağını burkabilir hatta ayak bileği kırıklarına bile yol açabilir.
METATARSALJİ: Ayaklarımız vücut ağırlığımızı taşıyan en önemli organımızdır. Vücut ağırlığının %60’ı topukta %40’ı ise parmaklarda taşınır. Ancak topuklu ayakkabıda bütün yük parmak uçlarına biner ve bu bölgedeki yapılar aşırı yük altında kalır. Yaralanma kaçınılmazdır. Uzun süreli kullanım ise eklemlerde ağrıya hatta ileri seviyede eklem çıkıklarına sebep olabilir.
ÇEKİÇ PARMAK: Dar burunlu ayakkabılar parmakların orta eklemden bükülmesine neden olur. Bükülme kasların kısalmasına ve ayakta gerginliğe neden olur. Ayakkabı kullanımını kısıtlar.
Topuklu ayakkabılar sadece ayakta değil ayak bileğinde, dizde hatta belde aşırı yüklenmelere sebep olur. Vücut ağırlığının yer değiştirmesine neden olarak kalça ve omurga diziliminde bozulmaya neden olur. Dizilimin bozulmasıyla kalça ve bel ağrıları kaçınılmaz olur.
Topuk yüksekliği arttıkça ayağın ön bölümüne binen yük artar. 2.5 santimlik bir topuk yüksekliği ön ayaktaki yükün %22, 5 santimlik bir topuk %57, 7.5 santimlik bir topuk %76 oranında artmasına neden olur.”
Topuklu Ayakkabıyla Seksi Olacakken Rezil Olmak
Denediğine Pişman Oldu!
ERKEKLER TOPUKLU AYAKKABI GİYERSE…
Bebekler için topuklu ayakkabı!
‘Makyajın amacı, güzelliği göstermektir; ama çok makyajın amacı, yüzünü gizlemektir’ demişler. Siz siz olun makyajınızı çıkartmadan yağaya girmeyin… Neden mi?
Fondoten
Fontoden cildi tamamen kapladığı için deri gözeneklerinin havasız kalmasına sebep olur. Fontoden ciltte maksimum 6 saat kalmalı, daha fazla takdirde havadaki bakterileri ve tozu toplayarak, mikroorganizmaların cilt üzerinde üremesine sebep olur. Sonuç olarak da deride sivilce oluşur ve siyah noktalar çoğalır. Özellikle gece yatmadan önce yüz temizlenmeli, veya cilt temizleyici sabunla sıcak su ile yıkanmalıdır.
Ruj
Ruj en çekici makyaj malzemeler arasındadır. Fakat doğru bir şekilde temizlenmezse, dudaklarda çatlamalara ve kurumalara sebep olur ve aksine çok da hoşa gitmeyen bir görünüme yol açar. Dudaklarınızı nemli bir bez ile silip nemlendirici dudak kremi uygulayın, ya da zeytin yağı ile temizleyin.
‘Köpeğim ruj sürmeden evden çıkmaz’
Rimel
Rimel can alıcı bakışların en temelidir ve gözlerinizi çok güzel gösterir. Ancak rimel içeriğine göre en hızlı bakteri toplayan makyaj araçlarının başında yer alıyor. Eğer kipriklerinizin dökülmesini istemiyorsanız, yatarken mutlaka temizlemelisiniz, çünkü makyajınızı silmediğiniz takdirde kirpik dipleri tutulur, bakteri gelişimi göz çevrenizin sıcaklığı artar. Göz kapaklarında ve çevresinde tümörler ve göz içinde kanlar oluşabilmektedir.
Saç spreyi
Saçınızın formunu korumak için saç spreyinden kullanıyor ve saçlarınızı yıkamadan yatıryorsanız, en azından yukarıda belirtildiği gibi kendinize zarar verirsiniz. Çünkü saç spreyleri saçı kurutur, özellikle de saçlarınız cinsi kuruysa, zaman içinde saçta sorunlar meydana gelir. Eğer spreyi saç diplerine uyguluyorsanız, saç diplerinin havasız kalmasına ve saçlarınızı kaybetmenize neden olur. Bu sebeple yatmadan önce mutlaka saçlarınızı yıkamalısınız.
ÜNLÜLERİN MAKYAJ HATALARI
Erkekler makyaj yaparsa…
3 erkek makyaj uzamanı kızın yaptığı makyajı yapmaya çalışıyorlar. ortaya pek de başarılı bir sonuç çıkmıyor.
Kanada’nın Toronto kentindeki York Üniversitesi’nden Prof. Jennifer Kuk, 1980’li yıllarda kadın ve erkeklerin daha zayıf olduğunu söyledi. İnsanların giderek kilo almasının sebebini de, kullanımı yaygınlaşan antidepresanlara ve gıdalardaki hormonlara bağladı. Profesör Kuk ilaçlar ve hormonların fazla kilolara neden olduğunu söyledi.
1980’li yıllarda kadın ve erkeklerin kilolarının bu yıllara nazaran daha düşük olduğunu araştırmalarıyla ortaya koyan Kuk, fast-food alışkanlıklarının yayılması, etin yanı sıra bazı hayati gıdaların hormon barındırmasının kilolara etken olduğunu, insanların spor yapmaya zaman ayıramadıklarını belirtti.
Eşinizi, dostunuzu ya da sevdiğinizi etkilemek mi istiyorsunuz? Bunun için onu nereye götüreceğinizi bilmeniz gerek. Unutmayın, birlikte geçireceğiniz birkaç saatlik zaman, ilişkinizin seyrinde belirleyici olabilir.
NOSTALJİ ARAYANLARA: FORNO BALAT
Ununuzu eleyip eleğinizi asmışsanız “Bizim romantiklikle işimiz olmaz, bize nostalji lazım” derseniz yönünüzü Balat’a çevirin. Hem Fener ve Balat’ın sokaklarında kaybolur hem de harika bir yerde yemek yersiniz. Kahvaltı ve öğle yemeği için gidebileceğiniz bir yer. Fener’deki bu yeni gözdemin kruvasanları, pizza ve lahmacunları çok iyi. Mümkün olduğunca organik ürün kullanıyorlar. Güleryüzlü hizmetlerine diyecek yok. (0212 521 29 00)
İLİŞKİ SALLANTIDAYSA: NAİF
Baktınız ilişki sallantıda ve taze kana ihtiyaç var, soluğu Tophane’de alın. Devamındaki Karaköy ile beraber bu semt şehrin yeni galerilerine, kafelerine ve restoranlarına ev sahipliği yapıyor. Öğle ve akşam yemeği için Kılıç Ali Paşa Hamamı, arkasındaki sıradışı dekorasyonuyla iyi bir seçim. Özellikle dolmaları harika. Ege lezzetlerine düşkünseniz doğru yerdesiniz. Kahvaltıları da gayet başarılı olduğundan hafta sonları da gidebilirsiniz. (0212 251 53 35)
LİMONİDEN BAL TADINA GEÇİŞ: PASTEL
İlişkiniz limoniyse ve acilen tatlandırmak gerekiyorsa Arifi Paşa Korusu önündeki Pastel’i deneyin. Fiyatlar makul, lezzetler iyi, ortam Batılı, sunumlar çok şık, pastalar ise olağanüstü. Pastel kâğıt yerine keten peçete kullanan nadir kafelerden biri. Lezzetli ürünlerle bunu desteklemek zarafet ve şıklık göstergesi. Sıradanlık bu ülkede bir virüs gibi, farkındalık ise özlemin diğer adı. Deneyin, en azından bir kahve için, memnun kalacaksınız. (0212 265 01 45)
DEĞİŞİKLİK ARAYANLARA: OPS PASSAGE
Çok seyahat eden bir çiftseniz Karaköy’ün simge mekânlarından Fransız Geçidi’nde bulunuyor. 13-17 Ekim tarihleri arasında Perulu Şef Roberto Segura mekâna konuk oluyor. Ağırlıklı deniz ürünlerinden oluşan bir mönüye sahip. Nefis el yapımı kokteyller var. Restoranın şık dekorasyonu, karakterli ahşap tavan kaplamaları ve meşe masaları dikkat çekici. Izgara karidesli taboule ile kestaneli çikolata sufleyi deneyin derim. (0212 243 39 07)
HAVA ATMAK GEREKİYORSA: RAVOUNA 1906
Yeni bir ilişkinin eşiğindeyseniz sevgili adayını etkilemek için İstiklal Caddesi’ndeki Ravouna 1906 Terrace’a gidin. Mekân geçen aylarda otel, restoran ve caddeye ayrı bir renk katan özgün kafesi ile açılmıştı. Bu sıradışı mimariye sahip binanın en üst katında muhteşem bir Boğaz ve Tarihi Yarımada manzarası sizi bekliyor. Büyüleyici ortam, lezzetli atıştırmalıklar, kokteyller, geniş şarap seçkisi ve eğlenceli müzikler şansınızı artıracak. (0212 924 87 60)
TEKEŞLİLİĞİ SEVENLERE: ROBIN’S KITCHEN
Hayatınız gibi ilişkileriniz de doğallık üzerine kurgulanmışsa ve tekeşlilik vazgeçilmezinizse sevgilinizi Robin’s Kitchen’a götürün. Londra’daki Le Cordon Bleu’dan mezun Şef Bilal Mert ürünlerin en doğal ve tazesini tercih ediyor. Adını İngiltere’nin milli kuşu olarak bilinen tekeşli, koruyucu ve sahiplenici kuşu “European Robin’den alan Robin’s Kitchen muhteşem bir Galata Kulesi manzarasına sahip. Modern ve yaratıcı. (0212 245 94 43)
ZAMAN SIKINTISI OLANA: EGE’DE MAYA
Bir plaza içindeki ofise tıkılmış, koşturmaca içinde geçen bir yaşamda sevgilinize az zaman ayırıyorsanız Ege’de Maya’da bir öğle yemeği yiyin. Mekân Maslak’ta Nazmi Akbacı İşhanı içinde Özlem Yaman Çoban ile Mine Özalp tarafından açılmış. Çıkan otlara göre mönü belirleniyor. Sabah kahvaltısında boyoz, pişi, Datça’dan gelen bal ve reçeller ile İzmir tulumu mevcut. Öğle yemeği servisi de var, pazar kapalı. (0212 346 16 80)
KAYGISI OLMAYANA: BYSTEAK
Evlenip iki çocuğu yaptıysanız ve eşiniz size çantada keklik gibi görünüyorsa midenize ziyafet çekeceğiniz, kimseyi etkileme kaygınız olmayan bir yer biliyorum. Reşitpaşa’da hiç beklemediğiniz bir restoranla karşılaşıyorsunuz: ‘Bysteak’. Semtteki bir kasap dükkânının sahipleri tam karşılarına etin âlâsını yaptıkları bir mekân açmışlar. O meşhur etçilere on basar; yoğurt, salata ve tatlıları da çok başarılı. Aman parmaklara dikkat. (0212 323 59 14)
‘BEN SIRADIŞIYIM’ İMAJI İÇİN: LOKANTA ARMUT
Farkındalık yaratmak, sıradışını keşfetmek üzere kurulu olan ilişkiler için ideal bir yerim var. Burak Zafer Sırmaçekiç uzun zamandır takip ettiğim bir şef; kendi deyişiyle aşçıbaşı. Sene başında açtığı ‘Lokanta Armut’, Küçük- armutlu’da beklenmedik bir şekilde karşınıza çıkıyor. Sadece akşam servisi verilen lokantada ekşi mayalı bir ekmek var ki dillere destan. Mönü çok kalabalık değil. Ancak buna rağmen her damağa hitap ediyor. (0212 229 22 25)
‘GÖZDE YERLERİ BİLİRİM’ DİYENE: AMAN DA BRAVO
Emirgân’ın sırtlarındaki Reşitpaşa’da hiç beklemediğiniz bir restoranla karşılaşıyorsunuz. Sevgili adayına en gözde yerleri bilen insan imajı vermek istiyorsanız ‘Aman da Bravo’ tam size göre. Burada sadece öğle yemeği servisi mevcut. Yemekler çok lezzetli, kapıda en son model arabalar var içeride de cemiyet hayatından bir sürü tanıdık yüz. Aman rezervasyonsuz gitmeyin.
(0212 277 15 16)
ABD’de birçok Apple müşterisi operatörler aracılığı ile cihazlarını yeni iPhone modellerine yükseltmek için sözleşmelerini yeniliyorlar. Buna bağlı olarak online alışveriş devi eBay ve Gazelle’nin paylaştığı veriler, sadece bir yıl eski iPhone’lar için, yani iPhone 6 serisi için çok daha büyük bir satış pazarı oluştuğunu gösteriyor.
ABD’nin önde gelen operatörleri erken yükseltme programlarıyla daha fazla kişinin en son iPhone modeline yükseltme yapmasını teşvik ediyor. Apple da iPhone Yükseltme Programıyla kullanıcıların her yıl yeni bir akıllı telefona sahip olabilmelerini sağlıyor.
eBay, Amazon, Gazelle, Glyde ve diğer satış sitelerinde bir yıllık iPhone’ların 300-500 dolar arasında alıcı bulduğu söyleniyor. iPhone satışları Apple’ın gelirinin üçte ikisini oluşturması nedeniyle bu konu Cupertino merkezli şirket için kritik bir öneme sahip.
eBay, bir yıllık modellerin Eylül 2013’ün ilk yarısında ABD iPhone satışlarının yüzde 43’ünü oluşturduğunu bildiriyor. Bu rakam 2014 yılında yüzde elli, bu yıl ise yüzde 52’ye yükselmiş durumda.
Peki kullanılmış iPhone satın almak için en iyi zaman nedir? eBay ve Gazelle temsilcileri yeni bir iPhone modeli açıklanmadan önce sitede yer alan bir önceki modellerin birkaç hafta büyük bir düşüş yaşadığını söylüyor. Yani satıcıların çoğu bunu isteseler de önleyemiyorlar.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: FOTOĞRAFLARLA iPHONE 6S
Genç adam üniversitede pilot olmak isteyince kilo sorunu yine karşısına çıktı. Arkadaş tavsiyesi ile Dr. Ayça Kaya ile tanışan Velioğlu, sevdiği her şeyi yiyerek 8 ayda tam 50 kilo verdi.
130 KİLONUN ALTINA HİÇ İNEMEDİ
Hayatı boyunca kilolu olmuş, çocukluğu ve ergenliği boyunca her ne kadar zayıflamak için, her türlü mücadeleyi verse de kilosu hep 130 kiloların üstünde kalmış. Taha kilo vermeye çalıştığı yılları şöyle anlatıyor “Her şeyi denememe rağmen bir türlü zayıflayamıyordum. Kilolarım yüzünden nefes darlığı, eklem ağrıları, hareket güçlüğü, uykusuzluk, yorgunluk yaşıyordum. Arkadaş bile bulmakta zorlanıyordum. Her girişimim başarısız olunca vazgeçmiştim. Herkes bana mide ameliyatı olmamı söylüyordu. Ancak korktuğum için hep erteledim.”
PİLOT OLMA HAYALİ ZAYIFLATTI
Bir yandan da küçüklüğünden beri pilot olma hayalini kuran Taha, Üniversiteye başvurduğunda kilo problemi yine karşısına engel olarak çıkmış. Kendisine pilot olabilmesi için 50 kilo vermesi gerektiği söylenmiş. O günün Taha’nın hayatında bir dönüm noktası olmuş. Ailece yaptıkları araştırmalarda, yakın bir aile dostu tarafından yapılan bir öneriyle Dr. Ayça Kaya ve ekibiyle tanışmış.
Taha, öncelikle Kilonun bir hastalık olduğunu fark etmiş. Dr. Ayça Kaya’nın kliniğinde neden kilo aldığı bulunmuş. Gizli şekeri olduğu tespit edilince tedavi olup yeme alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Ayça Kaya’nın sayarak zayıfla olarak adlandırdığı yöntem ile protein, karbonhidrat, meyve sebze gibi besinleri dengeli tüketmeye başladı.
155 kilodan 105 kiloya düşen Taha Velioğlu’nun yaptığı ilk şey ise pilot olmak için okula başvurmak olmuş. 1’inci sınıfı okuyan Taha, “Hedefimde 15 kilo daha vermek var. Umarım 4 yıl sonra pilot olacağım.” diyor.
SAYARAK ZAYIFLAMANIN MANTIĞI NEDİR?
Dr. Ayça Kaya sayarak zayıfla yönteminde beden kitle endeksi ve doyma miktarına göre kişiye özel bir formül belirlendiğini söylüyor. Örneğin pek çok kişide faydalanılan “5333” sayısını formül olarak seçelim. Formülün birinci sayısı günlük alınması gereken tahılı, ikinci sayısı eti, üçüncü sayısı sütü ve dördüncü sayısı da meyveyi işaret ediyor. Yani örneğin 5333 formülü uygulanmak istendiğinde o gün içinde 5 tane tahıl grubundan, 3 tane et grubundan, 3 tane süt grubundan ve 3 tane meyve grubundan yiyebilir anlamına geliyor. Kilo vermek uğruna bir çok kişinin içinde bulunmak zorunda kaldığı ticari yöntemler, çok düşük kalorili, tek yönlü diyet modelleri veya zayıflatıcı yan etkileri olan bazı ilaçlar, çeşitli mucize bantlar, masaj aletleri, diyet kampları, ile kilo veriliyor ancak beraberinde hem çeşitli sağlık problemleri yaşanıyor hem de bu yöntemler bırakılır bırakılmaz bütün kilolar kat kat geri alınıyor.
Haftada ortalama 3 saatlik spor yapmanın, kırklı yaşlarda başlayan beyin küçülmesini durdurarak, parkinson hastalığını önlediğinin kanıtlandığı belirtildi.
BEYNE KAN AKIŞI YAŞLANAN HÜCRELERİ CANLANDIRIYOR
Da Vinci Bilim ve Teknoloji Derneği Başkanı Müge Kanay, egzersizin, beyindeki nöronlar arasındaki bağlantının hacmini arttırarak, beyne daha fazla kan akışı gitmesi ve yaşlanan beyinlerde bile yeni hücreler üretilmesini sağladığını söyledi.
SOLUNAN OKSİJENİN 5’TE BİRİ KULLANILIYOR
Beynin, solunan oksijenin 5’te birini kullandığını ifade eden Kanay, egzersiz yapmanın, beyne gönderilen oksijen tedariğini arttırdığını dile getirdi. Kanay, egzersiz yaparak, kan akışını hızlandırmanın, beyin performansını da yükselttiğini kaydederek, az da olsa egzersiz yapan 60 yaş üzeri gruplarda, bilişsel bozuklukların yarı yarıya daha az görüldüğünü kaydetti.
Daha önce zihinsel egzersizlerin parkinsonu engellediğinin kanıtlandığını hatırlatan Kanay, Memphis’teki Aziz Jude Çocuk Araştırma Hastanesi’nde yürütülen çalışmayla sporun da aynı etkiyi yaptığının ilk defa bilimsel olarak kanıtlandığını aktardı.
“EGZERSİZ ARTTIKÇA BEYİN HÜCRESİ DE ARTIYOR”
Müge Kanay, parkinson hastalarında sürekli nöron kaybı yaşandığını anlatarak, “Yapılan bu çalışmayla, iki aylık fiziksel egzersiz sonrası, hastalarda daha fazla beyin hücresi olduğu görüldü. Egzersiz arttırıldıkça faydasının da doğru orantıda arttığı tespit edildi. Erken yaşta egzersize başlamanın ilerleyen yaşlarda parkinson hastalığı riskini azalttığı da araştırmada keşfedildi” dedi.
SPOR SİNİRLER ARASI İLETİŞİMİ SAĞLIYOR
Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda da fiziksel egzersizin beyinde çok fazla olumlu etkiye neden olduğunun keşfedildiğini dile getiren Kanay, “Yapılan son çalışmayla, egzersizin sinir büyüme faktör seviyelerinde, çeşitli nörotransmitterlerde (nöronlar arasında veya bir nöron ile başka bir tür hücre arasında iletişimi sağlayan kimyasal) ve yeni kan damarlarının oluşmasında artışa neden olduğu tespit edildi” diye konuştu.
Da Vinci Bilim ve Teknoloji Derneği Başkanı Kanay, araştırmaya göre, haftada 3 gün yapılan aerobik egzersizinin, beyin üzerinde pozitif etkisi olduğunun kanıtlandığını vurgulayarak, “Çalışma, parkinson konusu ve tedavisinde önemli bir gelişme olarak görülüyor. İşin en güzel yanıysa, yorucu ya da zorlu bir egzersiz olması bile gerekmiyor. Hafif bir yürüyüş bile yeterli” ifadelerini kullandı.
MAYORKA, İSPANYA: BQ AUGUSTA HOTEL
Çift kişilik odalarda kişi başı 170 TL, bqhoteles.com
Bq Augusta Hotel, bu mevsimde ortalama en yüksek sıcaklığın 25°C civarında olduğu Mayorka Adası’nın merkezi Palma de Mallorca’ya beş dakika mesafede yer alıyor. Otelde geniş ve canlı renklerde tasarlanmış 74 oda bulunuyor. Otelin ayrıca palmiye ağaçlarıyla çevrili bir havuzu ve geniş bir bahçesi de mevcut. Bölgenin marinası otele 10 dakika yürüme mesafesinde.
SİCİLYA, İTALYA: VİLLA DEL BOSCO HOTEL
Çift kişilik odalarda kişi başı 130 TL, hotelvdbnext.it
Sicilya bölgesindeki bu otel, bu mevsimde ortalama en yüksek sıcaklığın 25°C olduğu Katanya kentinin merkezinde bulunuyor. Otel, 19. yüzyıldan kalma antik bir binayla modernliği harmanlaması ile dikkat çekiyor. Otelin çağdaş bir anlayışla tasarlanmış odaları metalik renklerde. Yeşillikler içinde, rengârenk çinilerle döşeli bir havuza sahip olan otel, Katanya Katedrali’ne üç kilometre mesafede.
TENERİFE, İSPANYA: VİNCCİ TENERİFE GOLF HOTEL
Çift kişilik odalarda kişi başı 170 TL, vinccitenerifegolf.com
Ekim ayında sıcaklığın 27°C’yi bulduğu, Kanarya Adaları’nın en büyüğü olan Tenerife’nin güneyindeki bu otel, denize nazır konumuyla dikkat çekiyor. Otelin doğal tonlarda dekore edilmiş odalarının çoğu deniz manzaralı. Geniş bir havuzu ve spa’sı bulunan otel, Tenerife’nin ünlü golf merkezi Golf del Sur’e ve bölgenin dalış merkezi Amarilla Divers’e on dakika yürüyüş mesafesinde bulunuyor.
ALGARVE, PORTEKİZ: PORTO BAY FALESİA
Çift kişilik odalarda kişi başı 145 TL, portobay.com
Portekiz’in ekim ayında sıcaklığı 25°C’yi bulan Algarve bölgesinde, Albufeira kentinde yer alan bu otel, doğayla iç içe bir konuma sahip. Sıcak tonlardaki konforlu odaların çoğu, konuklara balkonlarından çam ağaçlarını ve uçsuz bucaksız maviliği seyretme imkânı sunuyor. Otelde toplam dört restoran ve bar mevcut. Ünlü Falesia Plajı otele yürüyüş mesafesinde.
MELLIEHA, MALTA: PERGOLA CLUB HOTEL & SPA
Çift kişilik odalarda kişi başı 125 TL, pergolahotel.com.mt
En yüksek sıcaklığın ekim ayında ortalama 25°C olduğu Malta Adası’nda, Mellieha bölgesinde yer alan otel, tepedeki konumuyla konuklara etkileyici bir manzara vaat ediyor. Mavi, yeşil gibi doğal renklerde tasarlanmış odaları olan otelin spa’sında pek çok farklı rahatlatıcı bakım ve terapiler mevcut. Biri panoramik şehir manzaralı olmak üzere iki adet havuzu bulunan OtelBaia Plajı’na ve Picture This fotoğraf galerisine yürüme mesafesinde.
İstanbul, Roma, Paris, Londra gibi kadim Avrupa şehirleriyle kıyaslanınca Madrid, genç hatta toy bir başkent.
Belki de bu yüzden içlerinde kafası en karışık olanı: Bir bakıyorsunuz Kuzeyli, bir bakıyorsunuz Akdenizli. Bazen Fransız, bazen Arap. Kafasına esiyor Romalı… Kafasına esiyor Roman…
Fakat sorsanız… Bu dağınık ergen odasının, kendi içinde bir düzeni varmış. Neyi, nereye koyduğunu biliyormuşmuş, şak diye buluyormuşmuş… Karışmayalımmış.
Aslına bakarsanız haklı olduğu bir nokta da var: Ergen Madrid’in 12 önemli lokantası var ki kimi yüz, kimi iki yüz, kimi üç yüz yıldır hâlâ aynı noktada, hâlâ aynı lezzetleri sunuyor. Gelip giden müdavimler, girip çıkan misafirler, Madrid, İspanya, Avrupa hatta dünya değişse de arkalarına aldıkları muazzam tariflerle zamana inat ediyor, bütün ‘ergen odası’ eleştirilerine meydan okuyorlar.
GEZ GEZ ATIŞTIR, DOLAŞ DOLAŞ YE
Koca İspanya’nın başkenti olduğuna bakmayın. Bu yeniyetmenin nüfusunu toplasanız anca İzmir, “Şunu boydan boya yürüyeyim” deseniz alayı Kadıköy kadar… Merkezde bir otel bulursanız, her yer düzayak, her şey el altında. Mesela güne sabah Plaza Mayor’da (Büyük Meydan) başlayabilir, öğle Kraliyet Sarayı’nı gezebilir, akşam Kraliçe Sofia Müzesi’nde canım Picasso’ların, Miro’ların keyfini sürebilirsiniz. Ama işin asıl güzeli, bütün bunların başına veya sonuna asırlık lezzetler kondurabilmeniz.
CENNETİN BİR BASAMAK ALTI: MADRİD
Diyelim ki Büyük Meydan civarında alışveriş etmedik butik/girip çıkmadık delik bırakmadınız. Sokak göstericileriyle fotoğraf faslı bile tamam, meydana karşı aperatif keyfini de ziyadesiyle eda ettiniz… Ufak ufak acıkmaya başladıysanız taksiye maksiye gerek yok: 9-10 dakikalık tabanvayla Casa Alberto’nun önündesiniz. Bulunduğu bina, vaktiyle Cervantes’in yaşadığı yer. 1827’den beri matadorların uğrak yeri olan lokanta ‘robo de toro’ yani boğa kuyruğuyla meşhur. Nasıl bir şey derseniz, bizim kuzu inciğin arenaya çıkıp güreş görmüş hali… Ama asıl sürprizi, humuslu şişte ahtapot deneyince görecekseniz.
Casa Alberto
SABAH TORTILLA, AKŞAM KUZU FIRIN
Demek öğleden sonraki hedefiniz, Madrid’in Taksim’i olan Güneş Meydanı (Porto del Sol)… Bence çok iyi ettiniz, 109 yıllık tapasçı Casa Abuelo iki adım mesafede. Oturun dışarıdaki masalardan birine; gelsin Galiçya usulü ahtapot, gitsin safranlı morina…
Oteli merkeze yakın bir yerde tuttunuz ya… Dünyanın tescilli en eski restoranı Botin de burnunuzun ucunda. Sakın kendi yaptıkları mayoneze kendinizi kaptırmayın. Haklısınız, insan ekmeğe sürüp sürüp sadece bununla bile karnını doyurabilir ama ana yemek olarak ısmarlayacağınız fırında süt kuzusu önünüze gelince anlayacaksınız bu restoranın nasıl olup da 290 yıldır ayakta kaldığını.
Akşam Madrid’in şenlikli gece hayatına daldınız, şehrin Beyoğlu’su Chuega’nın altını üstüne getirdiniz… Tatlı tatlı eğlenmenin acı acı uyanması var tabii… Eğer sabah insanı değilseniz, yataktan son derece nemrut uyanıyorsanız ve gözlerinizi eskaza Madrid’de açtıysanız keyfinizi neyin yerine getireceğini biliyorum: Yine Chuega bölgesindeki Bodega de la Ardosa ve 1892’den beri yaptığı tortilla. Aslında bildiğiniz patatesli yumurta. Ama soğanını/yağını, ölçüsünü/kıvamını öyle bir ayarlıyorlar ki mükemmel bir İspanya sabahı için tek tabanca.
ALEV ALEV SUFLE
Lhardy
“Yok, daha gümüş takımlı/afili, daha beyaz örtülü/asilli bir yer olsun” derseniz, bu yıl 175’inci yaşını kutlayan Lhardy olmalı adresiniz. Kraliyet ailesinin yemek yediği, dünya starlarının uğrak yeri bu restoran ördeği kadar işkembe yemeğiyle de meşhur. Masada yaktıkları, alev alev sürprizli sufle de cabası… Madrid tatilinizi ister hafta sonuna sıkıştırın, ister koca bir haftaya yayın. Her gününüze ayrı bir asırlık lezzet katacak, tam 12 tane restoranı var buranın.
Bizim oğlan haklı galiba: Hepsi de en az 100 senedir aynı yerde, dünyayı umursamadan kendi düzeninde…
Yüzünün bir yanı Erzurum, bir yanı Gümüşhane… Bir yanı toprak sarısı, sarı sıcak… Bir yanı Karadeniz yeşili, serin mi serin… Kalbi alabildiğine Çoruh! Bir kent düşünün ki kalbinden gürül gürül hayat aksın, bereket aksın… Elinizi uzatıp da dokunacak kadar yakın ve bir o kadar da uzak olsun… Butik, küçük bir kent Bayburt…
Hayat ona iki güzel çocuk vermiş; biri Aydıntepe, diğeri Demirözü. Evet, hayat o’na bu iki güzel çocuğu sunmuş ama o da hayat için çok mücadele vermiş. Özellikle de kendi ayakları üzerinde durmak adına… Çocukluk yıllarında Erzurum’a, ilk gençlik yıllarında ise Gümüşhane’ye bağlıymış. Bugün olgun, durgun ve kendi ayakları üzerinde bir kent Bayburt! “En çok kime benziyor? Kime çekmiş?” derseniz biraz Gümüşhane, çokça Erzurum ama en çok da kendine benziyor diyebilirim. Nev-i şahsına münhasır yani…
‘Burada Hayat Var’ bu yıl beşinci yaşını kutluyor ama bendeki heyecan hep aynı, ilk günkü gibi… Heyecanımı dağıtmak için hızlı bir şehir turu yapıyoruz. İlk durak Saat Kulesi, yaşı Cumhuriyet’in ilanına dayanıyor.
GEÇMİŞ VE GELENEK İNŞAATA YENİK DÜŞMEDEN…
Yıldız Garajı’ndan geçerek Yıldız Cami’ye ulaşıyoruz. Ulu Cami Selçukluların ilk eserlerinden. Etrafında tek tük, son demlerini yaşayan eski Bayburt evleri var. Uzun uzun bakıyorum bir daha karşılaşır mıyız bilemeden.
Sonra ver elini Bayburt Kalesi. Sarı sıcak Bayburt taşlarına sırtımı verip, tepeden hüzünlü şehre bakıyorum. Sarı ve yalnız dağlarına, her şeye rağmen akmaya devam eden Çoruh’a, az da olsa yeşiline, camilerine, toprak damlara, eskiyle yeninin birbirine uzaklığına… Şehirden yükselen inşaat makinelerinin o soğuk ve mekanik sesleri geçmişi, geleneği ufak bir darbeyle yerle bir ediyor.
Karamsar düşüncelerimi kalede bırakıp çekim için gönlü büyük, kalbi zengin, memleket sevdalısı Kenan Yavuz’un köyüne gidiyoruz. Kenan Bey, burada baba evini yeniden hayata döndürmüş. Bu arada bize bir müjde veriyor. Bayburt’a ödüllü BaksıMüzesi’nden sonra bir de etnografya müzesi geliyor. Burası aynı zamanda bir kültür evi… Konağın avlusunda küçük bir amfi tiyatro var. Yaz aylarında bir ay boyunca köyde yaşayanlar için
konserler, söyleşiler ve film gösterimleri yapılıyor.
YAPMADAN DÖNMEYİN!
** Aydıntepe Yeraltı Şehri’ni, Bayburt Kalesi’ni, Çımağıl Mağarası’nı, Sarıkayalar Şelalesi’ni, Şehit Osman Türbesi’ni, Ulu Cami’yi, Yılanlı Köyü, Baksı Müzesi’ni, Kenan Yavuz Konağı ve Kültür Evini görmeden…
** Çoruh’ta rafting, Kop Dağı’nda kayak, Aslan Dağı’nda piknik yapmadan…
** Dede Korkut Şenliklerine katılmadan…
** Bayburt balı, ehram, pestil, köme, Bayburt ketesi, kuşburnu reçeli, çayı almadan…
** Bayburt döneri, yalancı dolma, ziron, açma kete, ekşi lahana, kesme çorba, lor dolması, süt böreği, tatlı çorba, tel helvası yemeden dönmeyin!
Biri artık ev kiralamış, kendini turist değil adanın yerlisi addediyor. Biri DJ, adanın bir kabininden diğerine atlıyor. Kız kıza tatile kaçan da var, Türkiye’nin hırpalayıcı gündeminden kaçan da… Aslında fakir bir ada olan Mykonos’un turistik başarısının altında Cyclades Arkeoloji Komitesi’nin çalışmaları yatıyor. Adanın silueti 1930’lardan itibaren koruma altına alındı. Ada halkının da katkısı büyük. 1900’lerin başında çalışmak için Atina’ya giden Mykonoslu işçiler, fakir ailelerine para göndermek yerine, aralarında toplanıp Mykonos’un tanıtımı için gazetelere ilan veriyorlardı. Sonradan ABD First Lady’si Jacqueline Kennedy Onassis’i de adaya çeken, bu ısrarlı koruma tanıtım güdüsüydü. Jackie O ismi bugün adanın en büyük gay bar ve beach kulübünün de adı.
ARADA TÜRKİYE FİŞİNİ ÇEKMEK İYİ GELİYOR
İletişim Danışmanı Özlem Çakır:
Sekiz yıldır geliyorum, Anomera bölgesinde ev kiralıyorum. Yunan komşularım var. Artık kendimi turist değil, yerlisi hissediyorum. Yunanistan’da da kriz var ama bence Türkiye gündeminden uzak olmak da insanı mutlu ediyor. Her gün yorucu, üzücü bir şey yaşıyoruz. Türkiye’de tatil yapsanız da fişleri çekemiyorsunuz. Biraz dışında kalmak bile bazen insana iyi gelebiliyor.
EĞLENCE YERİNDE MÜZİK YASAĞI MI OLUR?
DJ Funky C:
Adanın bir yanı bize çok benziyor, tıpkı 80’lerin sonu 90’ların başındaki Bodrum’u hatırlatıyor bana. Ama diğer taraftan mantalite olarak bizden o kadar farklılar ki… Bir kere sokakta da kulüpte de daha özgürler. Bu da neden Bodrum’u, Çeşme’yi turizmde katladıklarını çok iyi açıklıyor. Mesela tutup eğlence beldesinde ‘gece müzik yasağı’ gibi şeyler icat etmemişler.
KİMSENİN KİMLİĞİ KİMSEYİ GERMİYOR
Müzisyen Aylin Aslım:
Beni burada en etkileyen şey, bize hem bu kadar yakın hem de bir o kadar uzak olması. Ekonomik sıkıntılar sevimsizleştirmemiş insanları. Kimsenin cinsel kimliği, bir diğerini germiyor. Adaya çıkar çıkmaz bu hava insana ilaç gibi geliyor, Türkiye’de bunları ne kadar özlediğimizi fark ediyoruz. Ya da memleket meselelerinden o kadar zehirlenmişiz ki, ülkeden ayağımızı iki adım öteye çıkarınca bile kafamız rahatlıyor.
TÜRKLER BURADA GÖRMEK İSTEDİĞİMİZ
HALKLARIN BAŞINDA GELİYOR
Konstantinos Koukas bütün Yunanistan’daki en genç belediye başkanı. Adada kimle konuşsak ona bayılıyor. Belediye başkanı olarak derdi, bizimkilerle aynı: “Merkezi hükümetten yerli nüfusa göre ödenek alıyoruz ama nüfusumuzun onlarca katını ağırlıyoruz…”
Koukas sık sık İstanbul’a geliyor; Reina, Anjelique Boğaz’da popüler neresi varsa biliyor. 32 yaşında olmasına rağmen adanın henüz bir first lady’si yok. Peki bekâr başkanın bu sultanlığı ‘gayler adası Mykonos’ta nasıl yankılanıyor dersiniz? Bizdekiyle aynı: Bol bol dedikodu…
Türk turistler Mykonos için ne ifade ediyor?
Yaz boyunca hemen her gün İstanbul’dan direkt uçuşlar var. Sanırım, Bodrum üzerinden de gelenler var. Ayrıca cruise turları ve teknelerle geliyorlar. Türkiye’den gelenlerin sayısında her yıl ciddi bir artış yaşıyoruz. Mykonoslular, bütün diğer ziyaretçiler arasında komşularının buradaki varlığından çok memnun. Otelde, mağazada ya da lokantada, benzerliklerimizden dolayı daha kolay iletişim kuruyorlar. Ortak bir yaşam tarzımız var, hayattan keyif almayı seviyoruz. Ayrıca giyimden yemeğe, müzikten gösteriş merakına kadar zevklerimiz benzer. Siyaseten doğru olmaz, o yüzden “en çok” diyemiyorum ama evet, Türkler burada görmek istediğimiz halkların başında geliyor. Üstelik iyi harcıyorlar…
Bu harcamanın yaklaşık miktarı konusunda bir istatistik ya da tahmininiz var mı?
Ölçmek çok zor. Gelen insan sayısı da bir veri sağlamaz; çünkü kimi gider restoranda 50 Euro harcar, kimi 5 bin… Ama şunu söyleyebilirim: Türkler başka milletler gibi yazın şu ya da bu zamanında gelmiyorlar. Sezonun başından sonuna kadar buradalar.
Schengen vizesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Mykonos belediye başkanı yerine, Yunanistan başbakanı olsaydınız, iki ülke arasındaki trafiği arttırmak için ne yapardınız?
Yunanistan başbakanı olsaydım her şeyden önce vize sistemini değiştirirdim. En azından Mykonos gibi turistik yerlerde daha yumuşatılabilir. Rodos’ta olduğu gibi Mykonos için de günlük vize uygulaması talep ettik ama Türkiye’ye uzak olduğumuz için, günlük ziyaret yapılamayacağı gerekçesiyle reddedildi.
Son bir-iki yıldır Mykonoslu ve İstanbullu işletmeciler ortak organizasyonlar, partiler yapıyor. Mykonos’a yatırım yapmaya heveslenen Türklere neler tavsiye edersiniz?
Mykonos bakir bir yer değil. Her şey var, rekabet çok fazla. Yani biri buraya gelip başarılı olmak istiyorsa, iyi yatırım yapıp, çok para harcayıp, en iyisini yapmak zorunda.
YENİLGİNİN RESMİDİR!
“Sanırım Bodrum’da beş yıl geçirdikten sonra yeni aşkımı buldum: Vivela Mykonos yani Yaşasın Mykonos!” (Eda Taşpınar)
ADA SAHİLLERİNDE BEKLİYORLAR
Biri Türkleri Yunanlardan çok seven bir barmen, biri Baran Süzer’in kankası, diğeri beach işleten bir Alman… Türklerin bu yaz adada en rağbet ettiği ‘in’ yerlerin insanları anlatıyor…
İSTANBUL’DA BAŞKA, BURADA BAŞKALAR
Interni’nin barmeni Angelos:
Türkleri seviyorum. Çoğu zaman Yunan müşterilerden daha çok. Ama ilginç bir nokta var: Interni ve Lucca’nın ortak partisi için İstanbul’a da geldim, burada İstanbul’daki hallerinden tamemen farklılar. Belki de adanın havasına giriyorlar.
HERKESLE İLETİŞİM KURUYORLAR
La Bikina’nın sahibi Adonis:
Türkler barımı neden seviyor, bilmiyorum. Belki İstanbul’daki yerler gibi içe içe ve rahat bir yer olduğumuz için. Diğer Avrupalılara göre eğlenmeyi daha çok seviyorlar. Üstelik bunu kendi gruplarıyla yapmıyorlar, herkesle iletişim kuruyorlar.
EĞLENMEYİ HERKESTEN İYİ BİLİYORUZ
Seasatın’in sahibi Yorgo:
Ailem Türkiye’den. Soyadım bile Türkçe: Çolakis… Türk kafasıyla büyüdüğüm için iyi anlaşıyoruz. Önce yemek, sohbet, sonra masaların tepesinde buluyoruz kendimizi. Biz iki halk eğlenmeyi dünyadaki başka herkesten daha iyi biliyoruz.
SİZİN İÇİN ‘YURTİÇİ’ OLDUK
Nice&Easy’nin sahibi Manos:
Baran Süzer, Alican Ulusoy, Özgür Altun gibi sık gelen Türk arkadaşlarım var. Mesela Baran her yıl olduğu gibi iki hafta kaldı, vedalaştık, gitti. Sonra telefon açtı, “Alican’ı da aldım hafta sonu tekrar geliyoruz” dedi. Direkt uçuşların etkisi büyük. Mykonos Türkler için ‘yurtiçi’ gibi oldu.
MÜŞTERİMİZİN YÜZDE 70’İ TÜRKLER
Scorpio’s’un sahibi Thomas:
Yeni açıldık ama Türkler herkesten önce keşfetti, müşterilerimizin yüzde 65-70’i Türktü. İstanbul’dan Lucca, Suma Beach gibi yerlerin işletmecileri buraya geliyor. Rahat insanlarsınız. Zaten en yakın arkadaşım da bir Türk: Cüneyt Yılmaz.
BURASI BORDUM OLUYOR
Alamagou’nun sahibi Andreas:
Hadi önce bir “Şerefe” (Türkçe söylüyor) diyelim… Türkler adaya 10 yıl önce gelmeye başladı. İlk gelenler Bodrum, Çeşme gibi yerlerde hep aynı insanlarla karşılaşmaktan sıkıldıklarını söylüyordu ama şimdi burası da oralar gibi oluyor. Benim yerim biraz farklı. Nammos gibi Türkbükü’nü anımsatmıyor onlara. Patron patron tipler göremezsiniz, gösteriş merakı yok. Rahat ediyorlar.
HERKESE YER VAR
Jeopolitik uzmanı ve stratejist Marco Vicenzino:
Yazlarımı burada geçiriyorum. Gördüğüm şu ki krizden dolayı azalan Yunan turistlerin yerini Türkler dolduruyor. Ada ekonomisi için kilit önemde. Türk zenginlerin gösteriş merakına gelince… Bence bu, nereden geldiğinizle değil kim olduğunuzla alakalı bir şey. Kimi öyledir, kimi böyle. Burada her insana göre yer var.
SAYILARLA MYKONOS
– ETS’nin önümüzdeki yıl cruise gemileriyle adaya taşıyacağı yolcu sayısı 30 bin.
– Adaya haftada 4 gün uçuş yapan Borajet’in uçak doluluk oranı yüzde 89.
– Bu sene Atlasglobal’le adaya uçan yolcu sayısı 5 bin 500. Aralarında cruise ve havayolu yolcularının yanında; Mykonos’a özel tekneleri ya da mavi tur teknelerinin yolcuları da var.
MİKONOS YOLCUSU KALMASIN
EĞLENCENİN ZİRVE YAPTIĞI ADA
ÇİRKİN BİR ADA NASIL TURİZM FENOMENİ OLDU
Selülit deri alt yağ tabakasında kan ve lenf dolaşımının bozulmasıyla yağ dokularında fibrotik bantların oluşumyla meydana gelir. Portakal kabuğu görünümdeki selülit her 10 kadının 9’unda görülmekte.
SELÜLİTİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Genetik yatkınlık
Düzensiz, yağlı, aşırı karbonhidratlı ve dengesiz beslenme
Hareketsizlik
Az sıvı tüketmek
BESİNLERLE SAVAŞ AÇIN
Diyetisyen ve Beslenme Uzmanı Seçil Kenar, asştli içecekler, çay, kahve tüketiminin çok fazla olmasının vücudu susuz bırakıp selülit oluşumunu hızlandırdığı için çayı günde 2 fincan, kahveyi ise 1 fincan üzeri tüketmemeyi öneriyor. Bununla birlikte yeni selülit oluşumunu engellemek ve var olan selülitlerinizden kurtulmak için sıvı alımını arttırmanıza ve günde en az 2lt su içmenize dikkat çekiyor.
SELÜLİTSAVAR BESİNLER
MAYDANOZ, BEYAZ TURP, ÇİLEK, ANANAS
Vücuttan ödemi atarak, dolaşımın düzenlenmesine yardımcı olur. Bununla birlikte Ananasta bulunan bromelin enzimi selülitlerden korunmada etkilidir. Ananas, gün içerisindeki meyve tercihleri arasında yerini almalı.
MUZ
Potasyum deposu olan muz aynı zamanda harika bir enerji kaynağıdır.Kan dolaşımınzı hızlandırarak selülitlerinizin azalmasına yardımcı olur.
TURUNÇGİL MEYVELER
Portakal, greyfurt ve mandalina benzeri turunçgiller içerdiği yülksek C vitamini miktarıyla selülitle savaşınızda yardımcınız olacak. Kolajen yapımında görevli C vitamini sayesinde vücudunuzda biriken yağ hücrelerinin selülit oluşumunu engeller. Fakat kan dolaşımına da yardımcı bu meyveleri çok fazla tükettiğinizde içerdiği su ve şeker sebebiyle sinidiriminiz yavaşlar ve selülit oluşumuna sebep olabilir.
ZENCEFİL
Metabolizmayı hızlandırıcı etkisi vardır.
SELÜLİT İÇİN ESTETİK YÖNTEMLER
KAVİTASYON
Ultrasonik ses dalgalarıyla varolan yağ dokusunu ve selülitli dokulaeın tedavisi yönteminde kullanılan kavitasyon, hem istenmeyen kilolara hemde selülite karşı savaşınızda cilt dokunuzu sıkılaştırarak size yardımcı olur.
SMOOTH LINER
Selülitli bölgeye lokal anestezi uygulanarak selülite sebep olan fibrotik bantlar kırılımasıyla gerçekleşen smooth liner uygulaması ile selülitlerinizin azalmasını sağlayabilirsiniz. Radyofrekans enerjisi sayesinde metabolik aktivasyonunuzuda hızlandıran uygulama aynı zaman kan ve lenf dolşaımını da aktifleştiriyor.
SELÜLİT EGZERSİZLERİ
Selülit için etkili egzersizler pilates, tempolu yürüyüş ve yüzmedir.Ancak aralarında en etkilisi pilatestir. Selülitlerinizden kurtulurken aynı zamanda vücudunuzun şekillenmesini sağlayan pilatesi spor salonlarında eğitmenlerle veya evde alacağınız pilates DVD’leri ile yapabilirsiniz.
Et Tüketirken Diğer İhtiyaçlarınızı Göz Ardı Etmeyin!
Et, demir, B 12, folik asit ve birçok vitamin-mineral yönünden zengin olsa da metabolizmamızı çalıştıran posa ve C vitamininden oldukça fakirdir. Et tüketimi arttıkça kişinin vücudundaki toksin oranı da artar; bu da C vitamini gibi bir antioksidana ihtiyacı açığa çıkarır. Öğününüzü planlarken bunu göz önüne almanız gerekir. Bunun için;
– Etinizi olabildiğince posa ve C vitamininden zengin olan çeşitli sebzeler ile pişirin veya tüketin.
– Etli yemeklerde portakal veya domates suyu için.
– Posa ve su içeriği yönünden zengin salataları sofranızdan eksik etmeyin. Böylece sindirimi zor olan etlerin, gaz, şişkinlik, kabızlık gibi rahatsızlıklar yaşatmasına engel olabilirsiniz.
– Demirin emilimini artırdığı bilinen C vitamininden zengin sebze ve meyvelerin tüketin. Kansızlık probleminiz varsa faydalı olur.
İkramlara hayır demek zorunda değilsiniz ama bunları yapabilirsiniz;
– Abartıya kaçmadan küçük porsiyonlarda yiyin.
– İkram edileni seçme şansınız varsa hamurlu tatlılar yerine daha hafif olan sütlü tatlıları tercih edin.
– Hamur tatlı yediyseniz kan şekeri kontrolü için tatlı tüketiminin ardından süt veya ayran için.
– Kahve ve çay yerine bitki veya meyve çaylarını tercih edin. Bayramda artış gösteren kahve ve çay tüketimi aşırı miktarlara ulaştığında uykusuzluk, mide problemleri ve kalp ritim bozukluklarına neden olabilir.
– Sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirin. Böylece diyet yapmak ve bayramlarda diyetinizi bozmak zorunda kalmazsınız. Her ortamda var olan seçeneklerden kendi mönünüzü belirleyebilirsiniz.
– Şeker hastası iseniz ara öğünleri atlamayın ve çok uzun süre aç kalmayın. Bunun için gideceğiniz yere ara öğününüzü de beraberinizde götürebilirsiniz.
BAYRAMA ÖZEL MENÜ
Kahvaltı
· Açık çay
· Beyaz peynir, dil veya kaşar peynir
· Bol maydanoz, dereotu, nane, taze biber
· Zeytin
· 1 dilim börek
· 2 dilim tam buğday unundan ekmek
Ara
· 4 kayısı veya 1 incir ve 5 badem
Öğle
· Bol salata (zeytinyağı ve nar ekşili sos ile)
· Zeytinyağlı sebze yemeği
· 1 kase yoğurt
· Fırın makarna/ börek veya ekmek
Ara
· 1 fincan sütlü kahve ve kuru meyve veya sütlü tatlı ve ya meyve tatlısı
Akşam
· Bol salata
· Izgara et veya köfte
· 1 ayran veya cacık
· Bulgur pilavı (sebzeli)
Gece
· Taze mevsim meyveleri
Koşu, spor sırasında fazla efor sarf edilmesi ve ertesi gün çekilen kas ağrıları nedeniyle bir çok insanın denemekten korktuğu bir aktivitedir. Nefes nefese kalınan koşular ve uygun olmayan koşu parkurları ise koşuya başlayanların en sık düştüğü hataların başında gelir. sağlık sorunu olmayan ve koşuyu günlük spor aktivitesinin bir parçası haline getirmek isteyen herkes uygun bir program ve doğru yapılmış bir planlama ile koşu yapabilir.
Koşuya yeni başlayanlar için en önemli noktalardan birisi vücuda kondisyon kazandırmak için süre vermek ve koşuyu yürüyüş molalarıyla dengeleyerek vücudu koşuya alıştırmaktır. Düzenli takip edilen bir koşu programıyla iki ay sonra en az 8 kilometre yolu durmaksızın koşmak bir hayal olmaktan çıkar.
İyi bir koşu için öncelikle koşu ekipmanlarının tam olması gerekir. Bunun başında bir çift kaliteli spor ayakkabısı ve terletmeyen spor kıyafetleri gelir. Özellikle son zamanlarda spor markalarının tasarımcılarla işbirliği içerisinde tasarladığı birbirinden şık koşu ayakkabıları bulunuyor. Arkası sert olan koşu ayakkabıları bilek kısmını korurken, ayak başparmağı ayakkabı içerisinde rahat hareket ettirilen modeller seçilmeli, taban yapısı da vücut ağırlığını eşit şekilde yayan ve koşu sırasında vücudun dengesini sağlayan bir yapıda olmalıdır. Teri emebilen, hava şartlarına uygun ve vücut ısısını belli seviyede tutan spor kıyafetleri tercih etmek de koşunun daha konforlu ve rahat geçmesini sağlar.
Koşuya yeni başlayanlar için uygun bir rota seçmek ve genellikle toprak veya yeşillik alanları seçmek koşu sırasında vücuda uygulanan baskıyı azaltacaktır. Sert zeminler ve yollar koşu için uygun değildir. Kaldırımlarda veya yol kenarlarında yapılan koşular için ise trafik akışına dikkat etmek olası kazaların önüne geçer. Koşuyu yalnız yapmamak ve koşu sırasında sohbet etmek koşu hızını ayarlamaya yardımcı olur. Bu nedenle koşu planına sohbeti sevilen bir arkadaşı dahil etmek hem motivasyon hem de performans açısından etkilidir.
YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN KOŞU PLANI
30 dakikalık bir koşu planı için ilk hafta 3 dakika koşu 2 dakika yürüyüş ideal olacaktır. Bu tempoda haftada 3 kez koşulması ve en az 5 kere tekrar yapılması idealdir.
İkinci ve üçüncü haftalarda ise 5 dakika koşu 2 dakika yürüyüş haftada en az 3 kez ve 5 kere tekrarlı şekilde uygulanabilir.
Dördüncü haftaya gelindiğinde 6 dakika koşu 2 dakika yürüyüş yeterli olacaktır. Haftada 3 kez tekrar edilen koşu programı 5 kere art arda tekrarlanmalıdır.
Beşinci ve altıncı haftalarda ise 8 dakika koşu ve 2 dakika yürüyüş denenebilir. Haftada 3 kere gerçekleştirilen koşu programı en az 5 kere tekrar edilmelidir.
Yedinci ve sekizinci haftada 10 dakika koşu ve 2 dakika dinlenme kondisyonu belli bir seviyeye gelenler için ideal olacaktır. Haftada 3 kere tekrarlanan program, 5 kere tekrarlanmalıdır.
KAPALIÇARŞI / İSTANBUL
İçeriye girdiğiniz andan itibaren etrafınızı saran mistik havasına kapılacaksınız. İçerisinde mücevherler, el dokuma halılar, 4 bin dükkânla dünyanın büyük çarşısı. Yılda 91 milyon ziyaretçiyle dünyanın en fazla ziyaret edilen turizm mekânı. Beyazıt.
KEMERALTI ÇARŞISI / İZMİR
Konak’taki çarşı İzmir’in tanıtımına katkıda bulunuyor. Üzeri kiremitle örtülü. Ancak 19’uncu yüzyılın sonlarında bu özelliğini yitirdi. İçerisinde kafeler, sinemalar, kilim, kıyafet mağazaları var. Tarihi çarşı farklı dokular barındırmaya devam ediyor. Konak.
MISIR ÇARŞISI / İSTANBUL
Eminönü’ne gittiğinizde kalabalığı takip edin, sizi Yeni Cami Külliyesi’nin içinde yer alan çarşıya götürecek. İçerisinde adını bile duymadığınız baharatlar mevcut. Ayıca hediyelik eşya, nadir bitkiler, seramik ve tekstil ürünleri satılıyor. Fatih.
BAKIRCILAR ÇARŞISI / GAZİANTEP
Çarşı ismini 16’ncı yüzyıldan itibaren şehrin en önemli zanaat dalı olan bakırcılıktan aldı. Günümüzde eski popülerliğini yitirmiş olsa da ustalığın ve emeğin birleşerek oluşturduğu eşsiz bakır eserlerden almadan kentten ayrılmayın. Şahinbey.
MARDİN ÇARŞISI / MARDİN
Mardin’in mistik havası çarşıya da hâkim. Saffet Emre Tonguç, “Mardin çarşısı büyüleyici. Yerel el sanatlarıyla uğraşan ustalar köşe başlarını tutmuş. Zamanı şimdilik durdurmuşlar” diyor. Dikkat edin, gezerken kaybolmayın. Merkez.
BEŞİKTAŞ ÇARŞI / İSTANBUL
İlçenin kalbi burada atıyor. Gün boyu hareketli olan çarşı meşhur Beşiktaş taraftar grubunun da merkezi. Balıkçıları, restoranları, tatlıcıları, kafeleri ve mağazalarıyla İstanbulluların buluşup vakit geçirdiği bir yer. Beşiktaş.
SAFRANBOLU ÇARŞISI / KARABÜK
Safranbolu, Osmanlı kent mimarisini yaşatan evleriyle ünlü. Tarihi çarşıda yöresel hediyelik eşyalar, lokantalar, kahvehaneler ve el ustalığı yapan işyerleri var. Deriden ayakkabı üretimi yapılan bir tek yemenici kaldı. O da Erhan Başkaya. Safranbolu.
ULU ÇARŞI / BURSA
Ulu Cami’nin yanı başında bulunan çarşı turistlerin uğrak yeri. Ünlü Bursa havlularının satıldığı dükkânlar, gözlükçüler, saatçiler ve hac ürünlerinin satıldığı 120 adet yer var. Evlenecek olanlar da çeyizlerini buradan alıyor. Osmangazi.
UZUNÇARŞI / ANTALYA
Cumbalı evleri, mor begonvilleri, yasemin kokusu ve arnavutkaldırımlı yoluyla huzurlu bir alışveriş ortamı sunuyor. Yokuş yukarı uzanan sağlı sollu dükkânlarda hediyelik eşyalar, takılar, kilimler, tablolar satılıyor. Kaş.
BEDESTEN KAPALIÇARŞI / TRABZON
Haldun Hürel, “Tarihimizin en önemli kentlerinden biri olan Trabzon’da günümüze kalabilmiş tarihi bir çarşı. Her ne kadar restorasyonlarda ufak zararlar görmüş olsa da mimarisiyle ülkemizin en önemli çarşılarından biri” diyor. Merkez
Cuma
16.00
BEŞ ÇAYI HAZIR
Rus ve Pasifik kültürlerini buluşturan aşırı süslü Rus restoranı Kachka bugünlerde çok moda. Happy hour için önceden yerinizi alın. İçkiyle sunulan meze benzeri hardallı, biberiyeli, votka emdirilmiş matsutake mantarını (27 TL), dana etinden yapılmış Rus mantısını (27 TL) tadın. Sonra Ground Kontrol’e uğrayıp gençlik yıllarınıza dönün. Bozuk para yutan makinelerde 1980’lerin popüler oyunlarını oynayın. Masaların 30 dakikası 30 TL.
19.30
ŞEFİN ŞOVU
Atıştırmalık, hafif yemek kültürüyle tanınan şehirde Ava Gene’ye rastlamak büyük şans. Mümkünse mutfağın yanı başındaki şefin masasına oturun. Bu sayede yemeğinizi mutfaktaki müthiş gösteriyi izleyerek yiyebilirsiniz.
İştahınızı dizginleyip ana yemek siparişi vermeyin, ‘giardini’ mönüsüyle yetinin. Her biri malzemeleriyle isimlendirilmiş küçük tabaklardan nadide lezzetleri tadın. Narenciye, avokado, anason, şamfıstığı, zeytin, yumurta, Meyer limonu, lakerda gibi mezelerin fiyatı 33-40 TL arasında.
22.00
GECENİN RİTMİ
Mississippi Avenue’da, restorasyonla yenilenmiş bölgelerden birindeki Mississippi Studios müzikseverlere İtalyan folk gruplarından, Porto Riko’lu rock’çılara kadar farklı müzikleri dinleme imkânı sunuyor (biletler 15-60 TL). Konser aralarında barın ardındaki dar geçitten ulaşabileceğiniz ‘saklı bahçe’ye gidin.
Alberta Arts District’s Expatriate, size Tayland genelevi dekorlu film setini çağrıştıracak bir restoran. 2014 James Beard ödüllü şef Naomi Pomeroy’un mutfağı Asya esinli. Çerez niteliğindeki kokteyllerin fiyatı 18-50 TL arasında. Pierre Ferrand 1840 konyağı, limon, palmiye şekeri, sarı chartreuse likörü, taze badem şurubu ve mavi Curaçao ile yapılan Hollygrove’u tatmanızı tavsiye ederiz (42 TL).
Cumartesi
08.00
SADE OLSUN
Pip’s Original’ın mönüsündeki ballı, deniz tuzlu ya da tarçın şekerli leziz çöreklerin fiyatı 10 TL. Çorbalı bir kahvaltı için HA & VL’den bir kâse Vietnam taze erişte çorbası içebilirsiniz. Her gün mönüde iki yemek seçeneği bulunuyor. Cumartesileri öğle saatlerine doğru en çok talep edilen yemekleri baharatlı biftek, et suyunda limon otlu erişte, et suyunda balık köftesi (28.50 TL).
10.00
TADINI ÇIKARMAK İÇİN TASARLANDI
Merkezdeki West End bölgesi, kitapçı Powell’s ile meşhur. Radish Underground’da Yeni Zelanda’dan ithal doğal pamuktan rengârenk çamaşırlar gözünüzü kamaştıracak, asırlık şapkacı John Helmer Haberdasher’de bereden hasır şapkaya kadar ne ararsanız var. North of West, 30 yerel tasarımcının tekstilden seramik ve mücevhere farklı ürünlerini sunuyor.
Tatlı şöleni için gideceğiniz Maurice’de anason likörü, çikolatalı çörekler, greyfurtlu pudding, tarhunlu ve üzümlü somon gibi lezzetler sizi bekliyor (şarap, meze, tatlı, çay dahil kişi başı 60 – 90 TL). Maurice, saat 11.00’den itibaren öğlen servisine başlıyor.
12.30
PORTLAND TUHAF OLMALI
Tuhaflıklar müzesi Freakybuttrue Peculiarium’a giriş ücretsiz. 1967’de kurulan müzede bir de dondurmacı bulunuyor. Koleksiyondaki komik hediyeler, böcek şekerlemeleri, tuhaf objeler en çok çocukların ilgisini çekiyor.
Sellwood semtinde, ABD’nin en eski tematik eğlence parkının yakınlarında görülmeye değer bir müze daha var: Ping Pong’s Pint Size Puppet Museum. Bu da ücretsiz. İki emekli kuklacının evlerinde kurduğu müzede eski kuklalar sergileniyor, atölyede üretim süreci gösteriliyor, ayrıca salonda kukla gösterileri yapılıyor.
Portland biralarıyla ünlü bir şehir. Tadımlık biralar tahta tepside servis ediliyor. Columbia Nehri boyunca gün boyu koşu yapan ya da bisiklete binenlere rastlayabilirsiniz.
13.30
FASULYEDEN BARA
Woodblock Chocolate bir aile işletmesi. Çikolata yapımını atölyesinde görebilir, butik ürünlerinden satın alabilirsiniz. Biraz daha ileride, Clay Pigeon’daki Cyril’s az bilinen bir peynir ve şarap barı.
Peynirci Steve Jones, New York’taki benzeri mağazalarda, ünlü restoranların şarap kavlarında çalıştıktan sonra eşiyle birlikte burayı kurmuş.
Peynir seçimi size kalmış, fakat şaraplardan kırmızı Clay Pigeon’ı (üçlü paket 36 TL) mutlaka deneyin.
16.00
FIÇIDA TADIM
Biralarıyla ünlü bu şehirde tadım için yeni açılan küçük birahaneleri bulmalısınız. Ex Novo Brewing, sıradışı bir bira üretmiş. Moonstruck, aynı isimli çikolata ve habanero biberinden yapılıyor. Base Camp Brewing’in tavanına bir kano monte edilmiş. Tadım biralarından altısı birden tahta bir tepside ikram ediliyor (altısı 30 TL).
Daha özel ürünler için Commons Brewery uygun adres. Yedi fıçıyla işe başlayıp genişleyen, Avrupa esinli nano-bira evinde bugün fıçıdan tadım yapılan 13 oda bulunuyor. Ürettikleri bira 2012 Dünya Bira Şampiyonası’nda bronz madalya aldı.
19.00
ULUSLARARASI EĞLENCE
Yeni açılan Alman barı Stammtisch’te bira turunuzu sürdürün. Yanında kırmızı lahana garnitürlü fırınlanmış et (schweinshaxen) ya da tereyağıyla pişirildikten sonra vişne likörü ve cevizle lezzetlendirilen alabalık (Forelle) biralarınıza eşlik etsin.
Portland’da mutlaka uğramanız gereken lezzet adresi Lang Baan. Sıradan görünümlü Tay restoranının arkasındaki salonda Lang Baan, aylık hazırladığı çok özel standart mönüler sunuyor (201 TL). Her yemeğin bir öyküsü var. Nar, suteresi, palmiye filizi, limon out, çıtır fıstık tatlısıyla hazırlanan Ora kral somonu tatlı ve tuzluyu buluşturan müthiş bir lezzet.
21.30
HARİKA KLASİK
1923’te yapılan art deco üslubundaki Laurelhurst Theater’ın neonlarla aydınlatılmış gişesinin önünde bilet kuyruğuna girin. Tarihi sinemada ‘Harold and Maude’ gibi klasiklerin yanı sıra gişe rekortmenleri, yabancı filmler, sanat filmleri gösteriliyor. Giriş 12 TL. Çıkışta caddenin karşısında at nalı şeklindeki bara gidin. Angel Face, loş bir mekân. Duvarları elle resimlenmiş duvar kâğıdıyla kaplı.
Pazar
09.00
SIRAYA GİRİN
Portland’da iyi bir pazar kahvaltısı için,akşam yemeklerinden çok çaba sarf etmek gerekiyor. Erken kalkıp sıraya girmelisiniz. Güneydeki restoranlardan Screen Door’da istiridye madalyonları kızartıldıktan sonra çedar peyniriyle taçlandırılıyor (36 TL).
Tereyağında kızartılmış tavuk budu, tatlı patates ekmeğinin üstünde servis ediliyor (45 TL). Dokuz masalı Sweedeedee’de mönü kasap kâğıdına yazılıp kapıya asılıyor. Fakat meyveli, kaymaklı, ballı tart (15 TL) bile kapıda beklemeye değer. Bitişikteki plakçı Mississippi Records müzikseverlerin başını döndürecek kadar geniş bir R&B, soul, reggae, ska, punk ve çağdaş müzik arşivine sahip.
13.00
PARKTA PAZAR
Woodlawn’daki P’s & Q’s Market’ten piknik malzemelerinizi alın. Siparişiniz doğrultusunda hazırlanacak sandviç, salata ve içeceklerle dolu sepetin fiyatı 45 TL. Sonra Willamette Nehri kıyısındaki Cathedral Parkı’na gidin. Çimlere ya da St. Johns Köprüsü’nün altındaki piknik masalarına kurulun. Yolda Occidental Brewing Company’ye uğrayıp Köln birası Kölsch alın. Sonra ter atmak için Fin saunası Löyly’e gidin, toksinlerinizden arının (iki saati 70 TL).
HIZLI ÇEKİM & FOTOĞRAF & FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Londra’dan Paris’e, New York’tan Hong Kong’a dünyanın en ikonik yerlerinde 24 saat boyunca çekilmiş hızlandırılmış videolardan dilediğinizi seçin. Saatinizdeki Fotoğraflar uygulamasından, sizin için özel olan bir fotoğrafı seçin ve kadran olarak ayarlayın. Ve Live Photos özelliğiyle, poz verilen kareden hemen önceki ve sonraki görüntülerden oluşan keyifli bir animasyon izleyin. Bileğinizi her kaldırdığınızda, Favoriler’inizdeki herhangi bir resim veya seçtiğiniz bir fotoğraf albümü, saat kadranınızda belirsin.
ZAMANDA YOLCULUK ZAMANI
Zamanda Yolculuk ile, Digital Crown’u çevirerek dün, bugün ve yarının etkinlikleri hakkında bilgi alabilirsiniz. Öğle yemeğinde havanın nasıl olacağını görebilir, ertesi günkü programınıza göz atabilir veya geçmişe doğru giderek, kaçırdığınız haber başlıklarını okuyabilirsiniz. Şu anki zamana dönmek için, Digital Crown’a basmanız yeterli.
BAŞ UCU MODU İLE SAATİNİZ BAŞ UCUNUZDA
Şimdi, saatinizi günün sonunda bileğinizden çıkardıktan sonra da kullanmaya devam edebilirsiniz. Bunun için saatinizi yan yatırıp şarja takmanız yeterli. Apple Watch otomatik olarak Baş ucu moduna geçer ve ekrana, Digital Crown’a veya yan düğmeye dokunduğunuzda aydınlanan bir dijital ekran gelir. Baş ucu modu, saat düğmelerine yeni işlevler de ekler. Alarmı kapatmak için yan düğmeye, ertelemek içinse Digital Crown’a basabilirsiniz.
DAHA HIZLI VE DAHA GÜÇLÜ UYGULAMALAR
watchOS 2 ile uygulamalar daha hızlı yükleniyor.
DOĞRUDAN SAATİNİZDE ÇALIŞAN UYGULAMALARLA DAHA İYİ PERFORMANS
watchOS 2’de bulunan birçok uygulama, doğrudan Apple Watch’larda çalışabiliyor. Böylece uygulamalar çok daha hızlı yüklenip işlevsel olabiliyor.
UYGULAMALARLA ŞİMDİ ÇOK DAHA FAZLASINI YAPIN
Şimdi uygulamalar, Taptic Engine, Digital Crown, ivmeölçer, nabız sensörü, hoparlör ve mikrofon gibi özelliklerden de faydalanıyor. Örneğin Ping uygulaması, golf oynarken kol hareketinizin hızını ölçmek için ivmeölçeri kullanıyor. Strava, antrenmanlarınız sırasında veri toplamak ve göstermek için nabız sensöründen yararlanıyor. Insteon ise, Digital Crown’u kullanarak evinizdeki ışıkları kontrol etmenizi sağlıyor.
ETKİNLEŞTİRME KİLİDİ İLE SAATİNİZİ KORUYUN
watchOS 2’de, Etkinleştirme Kilidi adı verilen yeni güvenlik özelliği, saatinizi etkinleştirebilmeniz için iCloud Apple ID’nizi ve parolanızı girmenizi gerektirir. Sonuç olarak, Apple Watch’unuz kaybolsa veya çalınsa bile, bilgileriniz güvende kalır.
WhatsApp yetkilisi, yaptığı açıklamada, son günlerde söz konusu platformun ücretli olacağı ve “Bu mesajı WhatsApp kullanıcısı 10 arkadaşınıza ilettiğiniz takdirde 5 sene ücretsiz WhatsApp kullanma hakkını kazanacaksınız” şeklinde paylaşılan mesajların gerçek olmadığını belirtti.
Bu mesajların kesinlikle şirketten gönderilmediğini kaydeden yetkili, “Şirket olarak WhatsApp’ı kullanıcılarımıza toplu mesaj ile resmi bülten, güncelleme ve reklam yollamak için asla kullanmayacağız” dedi.
“Böyle mesajları dikkate almayın ve söz konusu mesajları adres defterinizdeki kayıtlı kişilerle paylaşmayın” uyarısında bulunan yetkili, şirketin yıllık servis üyelik modeli üzerinde çalıştığını belirterek, “Ücretsiz deneme süresi sona erdiğinde, benzer tüm özellikleri içerecek şekilde bir yıllık abonelik ücreti 0,99 dolar olacak” ifadesini kullandı.
Maalesef cevap muhtemelen “Evet”.
Robotların insan gücünün yerini alacağı ve insanları işlerinden edeceği öngörüsü artık yalnızca akademik bir tartışma değil. Boston Danışma Grubu 2025’te bugünkü işlerin yaklaşık dörtte birinin akıllı yazılımlar veya robotlar tarafından yapılır hale geleceğini söylüyor. Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre ise İngiltere’deki işlerin %35’i 20 yıl içinde makineleşebilir.
Kendini tekrarlayan işler yapan ya da hesap çizelgeleriyle uğraşan ofis çalışanlarının işleri kolaylıkla yazılımlarla yapılabiliyor. Peki tehlike altındaki diğer işler hangileri?
TAKSİ ŞOFÖRLERİ
Tüm dünyadaki taksiciler, Uber’in piyasaya girmesiyle bir keşmekeş içine girdiler. akıllı telefon uygulaması olan Uber ile taksi çağırılabiliyor. Ancak taksi şoförleri, Uber taksilerinin daha az hukuki düzenlemeye tabi tutulduklarını öne sürüyor.
Ancak Uber ve Google, şoförleri dahi devreden çıkaracak bir taksi sistemi kurmak üzerine çalışıyor.
Yönetim Kurulu Başkanı Travis Kalanick bu durumu “Arabadaki diğer kişi olmazsa, taksi daha ucuza gelir” diye yorumluyor.
Bu yıl sonuna doğru İngiltere sokaklarında şoförsüz taksiler hizmet verecek. İngiliz hükümeti şoförsüz araçlar için otoyolları yeniliyor.
Lisanslı Taksiciler Derneği Başkanı Steve McNamara ise şoförsüz araçların işlerini tehdit etmediğini savunuyor.
McNamara, robotlaşmış araçların İngiltere sokaklarına çıkabilmesi için hukuki bir düzenleme gerektiğine dikkat çekiyor ve “Bu yeni bir teknoloji ve henüz kent çevrelerinde denenmemiş ve test edilmemiş bir teknoloji. Bir yıla kadar da denenmeyecek. Şoförsüz araçların geleneksel araçların olduğu yollarda çalışıp çalışmayacağı da henüz bilinmiyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
FABRİKA ÇALIŞANLARI
Çin’de çalışanlar, gelecekte işlerini ellerinden alacak robotlar üretiyor.
Ülkede sadece robotların çalıştığı ilk fabrika Dongguan fabrika bölgesinde kurulmuştu. ehnzhen Evenwin Precision Technology adlı şirket tarafından kurulan fabrika halihazırdaki iş gücünü yüzde 90 azaltmayı hedefliyordu.
Ancak Çinlilerin robot iş gücü konusundaki hırsları bunun da ötesine gidiyor.
Geçen yıl Eylül ayından bu yana Dongguan’daki 505 fabrika robotlara yaklaşık 4.2 yen (yaklaşık 2 milyar TL) yatırım yaptı. Dongguan Ekonomi ve Bilgi Bürosu, fabrikaların yaklaşık 30 bin çalışan yerine robot kullanmayı planladığını söylüyor.
Apple’ın iPhone’u gibi elektrik cihazların üreticisi Foxconn ise gelecek 5 yılda çalışanlarının yüzde 30’unun robotlardan oluşmasını amaçlıyor. Bu rakam, diğer fabrikalarla karşılaştırıldığında “mütevazi” kalıyor.
GAZETECİLER
Eğer son dönemde Forbes dergisinde yayımlanan bir şirket mali raporuna ya da Associated Press’te yayımlanan bir spor haberine denk geldiyseniz, onun bir robot tarafından yazılmış olduğunu tahmin edebilir miydiniz?
Bazı şirketler verileri yükleyince anlaşılır kılan yazılımlar sunuyor. Quill de bu yazılımlardan biri.
Mali verilerinin açıklanmasından evvel Quill şirket raporlarını yazabiliyor. Yazılımı üreten Narrative Science şirketi de bunun Forbes dergisine binlerce şirketin raporunu yazabilme olanağı tanıdığını söylüyor. Oysa bir insan bu konuda çalıştığında, aynı sürede ancak birkaç şirketin raporunu yazabiliyor.
Narrative Science’ın baş bilim insanı Kristian Hammond, önümüzdeki 15 yılda haberlerin yüzde 90’ının makineler tarafından yazılacağını belirtiyor ancak bunun “gazetecilerin yüzde 90’ının işini kaybedeceği” anlamına gelmediğinin de altını çiziyor:
“Bunun anlamı gazetecilerin erişim alanı genişleyecek. Haber sahası genişleyecek. Gazeteciler verilerden haber yapmayacak. Belirsizliğe mahal vermeyen, kesin ve yoruma kapalı işler makineler tarafından yapılacak.”
DOKTORLAR
Robotların yatak başında durması kulağa hoş gelmeyebilir ancak çok sayıda veriyi tarayıp hastalığı tedavi etmekte oldukça başarılılar.
IBM’in süper bilgisayarı Watson, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bir düzine hastane ile işbirliği yaparak, çeşitli kanser vakalarında en iyi tedavileri öneriyor. Şirketin ürettiği görüntülü yazılım, aynı zamanda erken seviyedeki cilt kanserlerini de tespit edebiliyor.
Üstelik robotlar yıllardır doktorlara ameliyat sırasında yardımcı oluyor. Örneğin İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi’ne bağlı Guy’s and St Thomas hastanesinde böbrek bağışı ameliyatlarında robotları kullanıyor. Bu tür cerrahi operasyonlarda en önemli konu yeterince hızlı olabilmek. Robotlar, donörlerin böbreği alındıktan sonra damarları insanlardan daha hızlı dikiyor ve bu da ameliyatların riskini azaltıyor.
Ancak robotların da tam anlamıyla güvenli olduğu söylenemiyor. ABD’de son on yılda cerrahi operasyonlarda hayatını kaybeden 144 kişinin ölümü robot kullanımına bağlanıyor.
Bugün ise doktorlar robotlar ve diğer makinelerle birlikte hastalara bakıyor. Human Needs Not Apply (İnsanların uygulamasına gerek yok) adlı kitabın yazarı Jerry Kaplan, “Doktorlar özellikle hastalarının kontrolünü yapay zekaya bırakmaya yanaşmıyor” değerlendirmesinde bulunuyor ve “Ancak eninde sonunda, yapay zekanın daha iyi sonuçlar verdiği ortaya çıkarsa, hastalar doktor yerine robotu görmek isteyeceklerdir” diyor.
KOKTEYL GARSONLARI
Lüks tatil gemisi Anthem of the Seas (Denizlerin Marşı), ABD’nin önde gelen mühendislikokullarından Massachusetts Institute of Technology’de birkaç yıl önce üretilen bir robotu satın aldı. Shakr Makr adlı bu robottan bir tablet ile içki siparişi verilebiliyor. Ancak içkiler menüyle sınırlı değil. Dileyen müşteriler kendi kokteyllerini kendileri yaratabiliyor.
Robot şeklindeki kol kokteyli karıştırıyor ve kırılmasın diye plastik bir bardağa koyuyor. Bardak bir bölmeye yerleştiriliyor çünkü robot içkiyi dökerken zaman zaman taşırabiliyor. Bunu biraz gösterişle yapan robot, bazen kokteyli dökmeden önce çalkalıyor da.
Tüm bu örnekler robot çalışanların sınırlarını ve yapabileceklerini ortaya koyuyor. Bu meslekler yerine kamyon şoförleri, otel çalışanları ya da avukatlar da olabilirdi.
Aslında tüm bu tartışma bir soruyu doğuruyor: İnsanlar, yeteneklerini kullanamaz hale geldiklerinde ne yapacaklar?
İşsiz kalanlar ne yapacak?
Rise of Robots (Robotların yükselişi) adlı kitabın yazarı Martin Ford, radikal değişimler yapılmadığı sürece yaygın işsizlik ve ekonomik krizler göreceğimizi söylüyor. Ford, söz konusu radikal değişimlerle asgari ücreti, garanti altına alınmış maaşı kast ediyor.
Peki böyle bir durumda insanlar boş kalan vakitlerde ne yapacak? Bunu öngörmek daha da zor. Bazıları insanların daha fazla plaja gideceğini söylerken, diğerleri iş yerlerinde insan etkisinin sürdürülmesi gerektiğini savunuyor.
Bristol Üniversitesi’nden öğretim görevlisi Nello Cristianini, BBC’ye yaptığı değerlendirmede “Umarım öğretmenler, doktorlar ve hakimler insan olarak kalırlar. Çünkü bazen konuşacak birine ihtiyaç duyuyorsunuz” diyor.
Sonuçta bugün yaptığımız işler de, işi halletmenin yanı sıra onun hakkında konuşabilmekle de alakalı. Robotlar birçok şeyde başarılı olabilirler ancak yakın zamanda ofis muhabbetine dahil olabilecek gibi görünmüyorlar.
Android işletim sistemi üzerinde, saldırganların kilit ekranını etkisiz hale getirip kilitli bir cihazın tüm kontrolünü ele geçirebilecekleri bir güvenlik açığı keşfedilmiş durumda.
Android güvenlik ekibi, Texas Üniversitesi tarafından ortaya çıkarılan problemi, bu ay gelecek bir güncelleme ile ortadan kaldıracağını bildirdi. Güvenlik açığı Android 5.0 ve 5.1.1 sürümleri etkilemiş görünüyor.
Saldırı, cihaza fiziksel olarak erişim sağlayabilen saldırgan tarafından gerçekleştirilebiliyor. Ayrıca cihazın şifre korumalı olması gerek. Kamera uygulaması etkinken parola alanına uzun bir dize girilerek kilit ekranının çökmesi sağlanıyor. Bu aşamadan sonra cihaza tam erişim sağlayan saldırganların tüm kişisel bilgilere ulaşabilmeleri mümkün hale geliyor.
Henüz düzeltme almayan kullanıcılar geçici çözüm olarak PIN veya desen tabanlı kilit kullanabilirler.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: DÜNDEN BUGÜNE ANDROID TELEFONLAR