| |

Hipodrom’dan Sultanahmet’e: Tarih, Mimarlık ve Efsaneler Arasında Bir Yolculuk

İstanbul’un kalbinde, tarihin derinliklerine doğru sıradışı bir yolculuğa hazır mısınız?

Sultanahmet, İstanbul’un ve hatta dünyanın en tarihi ve kültürel zenginliklere sahip bölgelerinden biridir. Her adımda, farklı dönemlere, farklı kültürlere ve farklı hikayelere tanık olabilirsiniz. Bu eşsiz deneyim, tarih, mimarlık ve efsaneler arasında unutulmaz bir yolculuktur.

Hipodrom ve Ayasofya'nın bulunduğu saray bölgesinin haritası.W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls (1977)
Hipodrom ve Ayasofya’nın bulunduğu saray bölgesinin haritası.W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls (1977)

Sultanahmet Meydanı, sadece taşlarla ve yapılarla değil, aynı zamanda yüzyıllar boyunca birçok medeniyetin izlerini, sırlarını ve hikayelerini de barındırır. Eski Bizans Hipodromu’nun at arabalarının tezahüratlarıyla yankılandığı günlerden, Osmanlı’nın zarif mimarisiyle süslendiği dönemlere; bu meydan, tarih ve mimarlığın benzersiz bir sentezini sunar. Gelin, bu eski dünyanın gizemli köşelerini keşfederken, efsanelerin gerçeklerle nasıl harmanlandığına tanık olun.

Büyük Konstantinopolis Sarayı'nın görünümü
Büyük Konstantinopolis Sarayı’nın görünümü

İstanbul, tarihinin her döneminde birçok imparatorluğa başkentlik yapmış bir metropoldür. Bu kozmopolit şehrin en can alıcı noktası kuşkusuz Sultanahmet Meydanı’dır. Antik dönemde bir at yarışı arenası olan Hipodrom, şimdi modern şehrin kalbinde yer almasına rağmen, antik çağlardan kalma izleri hâlâ muhafaza etmektedir.

Bizans Hipodromu’nun (Sultanahmet Meydanı) kökenleri Roma İmparatorluğu dönemine dayanır. Hipodromun ilk yapılma tarihi, Septimius Severus’un (193-211) İstanbul’u (o dönemki adıyla Byzantium) yeniden inşa ettiği döneme, yani 2. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Ancak bu ilk yapı basit bir formdaydı.

Hipodrom’un en bilinen ve büyük formuna dönüşümü, İmparator Konstantin tarafından gerçekleştirildi. 4. yüzyılın başında, Konstantin İmparatorluğun başkentini Roma’dan Byzantium’a taşıdı ve şehri Nova Roma (Yeni Roma) olarak yeniden adlandırdı, ancak kısa süre sonra şehir, onun onuruna “Konstantinopolis” (Konstantin’in Şehri) olarak anılmaya başladı.

Konstantin, 324-337 yılları arasında Hipodromu büyük ölçüde genişletti ve yeniden inşa etti. Yeni Hipodrom, yaklaşık 450 metre uzunluğunda ve 130 metre genişliğindeydi ve yaklaşık 100.000 kişiye ev sahipliği yapabilecek kapasiteye sahipti.

Bu dönemden sonra Hipodrom, Bizans İmparatorluğu’nun sosyal, politik ve sportif yaşamının merkezi haline geldi. Hem at yarışlarına hem de imparatorluk seremonilerine ev sahipliği yaptı. Özellikle at arabası yarışları, Hipodrom’un en popüler etkinliklerinden biriydi.

Özetlemek gerekirse, Hipodrom’un kökenleri 2. yüzyıla dayansa da, en parlak dönemi ve büyük genişlemesi 4. yüzyılda İmparator Konstantin döneminde gerçekleşti.

Bizans Hipodromu, Antik Roma döneminden başlayarak ve Bizans İmparatorluğu boyunca, özellikle at yarışları olmak üzere çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmıştır. Hipodrom, Bizans döneminde şehrin sosyal, politik ve sportif yaşamının merkeziydi.

Hipodrom’un aktif olarak son kullanımı, Bizans İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar sürmüştür. Ancak 13. yüzyılda Dördüncü Haçlı Seferi sırasında şehrin Latinler tarafından işgali ve ardından Bizans’ın gerileme dönemine girmesiyle Hipodrom’un önemi azalmıştır.

Hipodrom’un tam olarak ne zaman terk edildiğine dair kesin bir tarih vermek zordur, ancak 1204’teki Dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra aktivitelerinin önemli ölçüde azaldığı bilinmektedir. Bu dönemden sonra, Hipodrom yavaş yavaş terk edilmeye başlanmış ve bazı yapılarını koruyamamıştır.

Hipodrom’un doldurulmasına gelirsek, bu bir anda gerçekleşen bir olay değil, yüzyıllar boyunca gerçekleşen bir süreçtir. Şehirdeki depremler, yangınlar ve diğer doğal olaylar sonucunda oluşan enkazın üzerine zamanla toprak birikmiştir. Ancak Hipodrom’un tam olarak ne zaman ve nasıl doldurulduğuna dair kesin bilgilere sahip değiliz. Yine de, bu doldurma sürecinin Orta Çağ boyunca gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Son olarak, Osmanlı döneminde de Hipodrom’un kalan bazı yapıları korunmuş, bazıları ise yeni yapılaşmalar için kullanılmıştır. Bu süreçte Hipodrom’un orijinal yapısının bir kısmı kaybolmuş olsa da, bugün Sultanahmet Meydanı’nda gördüğümüz bazı anıtlar (Dikilitaş, Yılanlı Sütun gibi) bu tarihi dönemin izlerini taşımaktadır.

Hipodrom’un ilk temelleri Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından atıldı. Ancak gerçek ihtişamını, Roma İmparatorluğu’nun başkentini bu topraklara taşıyan Konstantin ile yaşadı. 100.000 kişilik devasa bir kapasiteye sahip olan bu arenada, at arabası yarışlarından, imparatorluk kutlamalarına, politik gösterilere kadar birçok etkinlik gerçekleşti. Ancak belki de Hipodrom’un tarihindeki en dramatik olay, Yeşil ve Mavi takımlar arasında çıkan ve tüm şehri etkisi altına alan Nika Ayaklanması’dır.

Hipodrom, zamanla Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de değişikliklere uğradı. Osmanlı döneminde, bu antik meydanın hemen yanı başına, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Ayasofya ve mavi çinileriyle ünlü Sultanahmet Camii inşa edildi. Bu yapılar, Sultanahmet Meydanı’nın sadece antik bir arenadan çok daha fazlası olduğunu kanıtlar nitelikte.

Hipodrom’da bulunan Yılanlı Sütun, Obelisk ve Alman Çeşmesi gibi yapılar da, meydanın tarih boyunca birçok kültüre ev sahipliği yaptığının kanıtlarıdır. Her biri farklı dönemlerin, farklı kültürlerin izlerini taşıyan bu yapılar, Sultanahmet Meydanı’nın tarih boyunca ne kadar çok etkileşimde bulunduğunu göstermektedir.

Bugün, Sultanahmet Meydanı, tarihiyle ve mimariyle birleşerek ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunuyor. Modern dünyanın koşturmacası içinde, bu meydan ziyaretçilerine bir soluklanma fırsatı sunarken, aynı zamanda onları binlerce yıl öncesine, tarihin derinliklerine götürüyor.

Sultanahmet Meydanı’nın hemen çevresinde, meydanın tarihine tanıklık eden diğer tarihi yapılar da bulunmaktadır. Topkapı Sarayı, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde imparatorlukların yönetim merkezi olarak hizmet verdi. Sarayın içerisinde, dönemin imparatorlarının yaşadığı haremin sırları, sarayın zengin hazineleri ve kutsal emanetlerin saklandığı bölümler, Sultanahmet Meydanı’nın yakınında keşfedilmeyi bekleyen diğer tarihi hazinelerdir.

Arasta Çarşısı da meydanın hemen yanında yer alır. Bir zamanlar Bizanslıların ve Osmanlıların alışveriş yaptığı bu çarşı, bugün ziyaretçilere otantik alışveriş deneyimi sunmaktadır. İznik çinileri, el yapımı halılar ve geleneksel Türk lezzetleri gibi birçok ürün, çarşıda sergilenmektedir.

Sultanahmet Meydanı’nın derinliklerinde, Hipodrom’un kalıntılarına ulaşmak için yapılan arkeolojik kazılar, meydanın altında gizlenmiş başka sırların da olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kazılar, meydanın yüzeyinin altında, tarih öncesi dönemlere ait kalıntılara, eski su yollarına ve belki de henüz keşfedilmemiş diğer tarihi yapıtlara ev sahipliği yaptığını göstermektedir.

Ancak Sultanahmet’in sadece tarihi yapılarıyla değil, atmosferiyle de büyüleyici olduğunu söylemek gerekir. Meydandaki seyyar satıcıların çay ve simit tezgahları, sokak müzisyenlerinin melodileri, yerel halkın ve turistlerin bir araya gelerek oluşturduğu renkli kalabalık; Sultanahmet’in sadece bir tarihi mekân olmadığını, aynı zamanda canlı ve hareketli bir yaşamın merkezi olduğunu gösteriyor.

Bu eşsiz meydan, bir zaman makinesi gibi ziyaretçilerini geçmişe götürüp, onları tarihin farklı dönemlerinde yaşanan olaylara, yaşam tarzlarına ve kültürlere tanık kılıyor. İstanbul’un kalbinde yer alan Sultanahmet Meydanı, tarihin ve günümüzün mükemmel bir birleşimini sunarak, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.

Sultanahmet’in sırlarını keşfettikçe, tarihin sayfalarında daha da derinlere daldığınızı hissedebilirsiniz. Örneğin, Ayasofya’nın altında yer alan yer altı sarnıçları, şehrin antik su sistemlerinin ve Bizans mühendisliğinin şaşırtıcı bir örneğidir. Bu sarnıçlar, zamanında şehrin su ihtiyacını karşılamak için kullanılırken, bugün ziyaretçilere muhteşem bir atmosfer sunmaktadır.

Aynı şekilde, Yerebatan Sarnıcı, 336 sütunun desteklediği devasa bir alanı kaplamaktadır. Medusa başlı sütun kaidesi gibi efsanevi öğelerle süslü olan bu sarnıç, ziyaretçilere hem tarihi hem de mitolojik bir deneyim sunmaktadır.

Bununla birlikte, Sultanahmet’in sokakları da kendi başına bir keşif turu sunar. Daracık sokaklarda yürürken, eski Osmanlı evlerini, tarihi hanları ve hamamları görebilirsiniz. Her köşe başında, bir zamanlar bu bölgede yaşamış insanların izlerini, yaşamlarını ve hikayelerini keşfetmek mümkün.

Eğer biraz daha modern bir deneyim arıyorsanız, Sultanahmet bölgesindeki birçok restoran, kafe ve dükkan, geleneksel Türk lezzetlerini ve ürünlerini keşfetmek için harika fırsatlar sunar. Özellikle Türk mutfağının zengin çeşitliliği, tarihle birleşerek ziyaretçilere unutulmaz bir lezzet deneyimi sunmaktadır.

Sultanahmet Meydanı (eski Hipodrom), tarih boyunca pek çok olaya ve değişikliğe tanıklık etmiş, İstanbul’un en önemli mekanlarından biri olmuştur. Bu ilginç meydan hakkında bazı ek bilgiler:

  1. Nika Ayaklanması: 532 yılında, Hipodrom’da gerçekleşen at yarışları sırasında, Yeşil ve Mavi takımlar arasındaki rekabetten kaynaklanan büyük bir ayaklanma (Nika Ayaklanması) başladı. Bu ayaklanma sırasında şehirde büyük bir yıkım yaşandı ve ayaklanma İmparator Justinianus tarafından sert bir şekilde bastırıldı. Ayaklanmanın bastırılmasında on binlerce insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.
  2. Serpent Column (Yılanlı Sütun): Bu sütun aslen Perslere karşı Yunan şehir-devletlerinin kazandığı Plataea Muharebesi’nin anısına Delphi’de dikilmiştir. Bizans döneminde Konstantinopolis’e getirilmiştir. Sütunun tepesindeki üç başlı yılanın başları zamanla kaybolmuştur.
  3. Kazı Çalışmaları: Sultanahmet Meydanı’nda yapılan kazı çalışmaları sırasında, Hipodrom’un bazı kısımlarının kalıntılarına ulaşılmıştır. Bu kalıntılar, meydanın derinliklerinde gizlenmiş tarihi hakkında ipuçları sunmaktadır.
  4. Sultanahmet Camii (Mavi Camii): Meydanın hemen yanında bulunan bu muhteşem cami, Osmanlı İmparatorluğu döneminde I. Ahmed tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin içindeki mavi Iznik çinileri nedeniyle “Mavi Camii” olarak da adlandırılır.
  5. Ayasofya: Sultanahmet Meydanı’ndan sadece birkaç adım ötede bulunan Ayasofya, hem bir kilise hem bir cami olarak hizmet vermiş ve şimdi bir müze olarak kullanılmaktadır. İmparator Justinianus döneminde inşa edilen Ayasofya, mimari açıdan dünya tarihinin en önemli yapılarından biridir.
  6. Alman Çeşmesi: Bu çeşme, II. Wilhelm’in 1898’deki İstanbul ziyareti anısına Almanya tarafından hediye edilmiştir. Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki dostluğun bir simgesi olarak görülen bu çeşme, Alman ve Osmanlı mimarisinin bir kombinasyonunu yansıtmaktadır.

Sultanahmet Meydanı’nın zengin tarihi, İstanbul’un tarih boyunca ne kadar çok kültüre ev sahipliği yaptığının ve bu kültürlerin bir araya gelerek ne kadar etkileyici bir mozaik oluşturduğunun bir göstergesidir.