Osmanlı Padişahları: 36 Sultanın Hayatı, Başarıları ve Unutulmaz Hikayeleriyle Tam Kapsamlı Rehber

Osmanlı İmparatorluğu, üç kıtaya yayılan ve altı asırdan fazla süren hakimiyetiyle dünya tarihinin en etkili ve uzun ömürlü hanedanlarından birine ev sahipliği yapmıştır. Söğüt’te küçük bir beylik olarak başlayan bu destansı yolculuk, zamanla Viyana kapılarına dayanan bir cihan imparatorluğuna dönüştü. Bu büyük mirasın merkezinde ise devleti yöneten, zaferler kazanan, kanunlar koyan, sanat ve mimariye yön veren ve imparatorluğun kaderini şekillendiren 36 padişah bulunmaktadır. Bu yazı, yalnızca kronolojik bir padişah listesi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bu 36 hükümdarın hayatlarına, başarılarına, trajedilerine ve bıraktıkları kalıcı izlere derinlemesine bir bakış sunuyor.

Bu altı asırlık tarihin akışını ve padişahların kaderini anlamak için iki temel kavramı en başta irdelemek gerekir: Tahtın kime ve nasıl geçeceğini belirleyen veraset sistemi ve padişahın mutlak egemenliğini simgeleyen tuğra. Bu iki unsur, imparatorluğun hem siyasi istikrarını hem de kimliğini tanımlayan anahtar taşlarıdır.

 

Tahtın Kaderi: Osmanlı Veraset Sistemi, Kardeş Katli ve “Kafes” Usulü

 

Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde, eski Türk devlet geleneğinin bir yansıması olarak “ülke, hanedanın ortak malıdır” anlayışı hakimdi. Bu durum, hükümdarın ölümünün ardından oğulları arasında kanlı taht kavgalarına yol açıyordu. Bu mücadeleler, devleti zayıflatıyor ve I. Bayezid’in Timur’a yenilgisinin ardından yaşanan Fetret Devri (1402-1413) gibi büyük krizlere zemin hazırlıyordu. I. Murad, “ülke padişah ve oğullarınındır” ilkesini getirerek taht üzerindeki hak iddiasını daraltmaya çalışsa da, kardeşler arasındaki rekabeti tam olarak sonlandıramadı.

Bu ölümcül soruna en radikal çözüm, Fatih Sultan Mehmed’den geldi. Fatih, devletin bekasını ve merkezi otoritenin bölünmezliğini her şeyin üzerinde tutarak hazırlattığı Kanunname-i Âl-i Osman ile “nizâm-ı âlem için” (dünya düzeni için) tahta çıkan padişahın diğer kardeşlerini katletmesini meşru kıldı. Bu kanun, bir yandan taht kavgalarını büyük ölçüde engelleyerek devlete siyasi istikrar kazandırırken, diğer yandan hanedan içinde büyük insani trajedilere yol açtı.

Bu uygulamanın yarattığı vahşet, zamanla bir tepki doğurdu ve I. Ahmed, 17. yüzyılın başında bu sisteme son verdi. Onun getirdiği “Ekber ve Erşed” sistemine göre, hanedanın en yaşlı (ekber) ve en olgun (erşed) üyesi tahta geçecekti. Bu sistem, kardeş katlini önledi ancak beraberinde “Kafes” uygulamasını getirdi. Artık şehzadeler, sancaklara gönderilerek devlet tecrübesi kazanmak yerine, sarayın Şimşirlik adı verilen özel bir bölümünde, sürekli gözetim altında ve adeta bir ev hapsinde yaşamaya başladılar. Bu iyi niyetli reform, imparatorluğun geleceği için yıkıcı sonuçlar doğurdu. Kafes sistemi, şehzadeleri fiziksel olarak hayatta tutsa da, onları yönetim tecrübesinden yoksun, dış dünyadan kopuk ve psikolojik olarak ağır travmalar yaşamış bireylere dönüştürdü. Ölüm korkusu, paranoya ve anksiyete içinde büyüyen I. Mustafa, Sultan İbrahim ve II. Süleyman gibi padişahlar, devlet yönetiminde zafiyet gösterdiler.1 Bu durum, Kösem Sultan gibi hırslı valide sultanların, Yeniçerilerin ve saraydaki diğer güç odaklarının devlet yönetiminde etkili olmasına zemin hazırladı. Böylece, kan dökülmesini önlemek için yapılan bir reform, ironik bir şekilde, padişahların niteliğini düşürerek ve kurumsal çürümeyi hızlandırarak imparatorluğun uzun vadeli zayıflamasının temel nedenlerinden biri haline geldi.

 

Hükümdarın Mührü: Tuğra Sanatı ve Sembolizmi

 

Tuğra, Osmanlı padişahının ismini ve lakabını içeren, hat sanatının zirve örneklerinden biri olan kaligrafik imzası ve egemenlik sembolüdür. Kökeni, Divanü Lûgati’t-Türk’te geçen ve “hükümdarın basılmış nişanı” anlamına gelen Oğuzca “tuğrağ” kelimesine dayanır. Osmanlı tarihinde Osman Gazi’ye ait bir tuğraya rastlanmamış olup, bilinen ilk tuğra oğlu Orhan Gazi tarafından 1324 tarihli bir belgede kullanılmıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı olmasına rağmen günümüze ulaşan 35 padişah tuğrası bulunmaktadır.

Tuğra, sadece bir imza değil, aynı zamanda derin sembolik anlamlar taşıyan karmaşık bir sanat eseridir. Ana bölümleri şunlardır:

  • Sere (Kürsü): Tuğranın en alt kısmında yer alan ve metnin temelini oluşturan bölümdür. Burada padişahın adı, babasının adı ve “el-muzaffer daima” (daima muzaffer/galip) duası yer alır.
  • Beyzeler: Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe geçmiş iki kavisli (yumurta şeklinde) kısımdır. Padişahın ve babasının adındaki “han” kelimesinin “nun” harflerinin uzatılmasıyla oluşur ve gücü sembolize eder.
  • Tuğlar: Sere kısmından yukarıya doğru uzanan üç adet dikey çizgidir. Genellikle elif harfine benzetilir ve Allah’a yönelişi, adaleti ve egemenliği temsil eder.
  • Zülfeler: Tuğların yanından aşağıya doğru sarkan “S” şeklindeki flama benzeri kıvrımlardır.
  • Kollar (Hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru uzanan iki paralel çizgidir. Gücü, kararlılığı ve adaletin kılıcını simgeler.

Tuğranın görsel evrimi, imparatorluğun siyasi gelişiminin bir yansımasıdır. Orhan Gazi’nin tuğrasındaki “Orhan bin Osman” (Osman oğlu Orhan) gibi sade ifade, yeni kurulmuş bir beyliğin saf ve net kimliğini gösterir. Fatih Sultan Mehmed ile birlikte tuğra, klasik ve anıtsal formuna kavuşarak yapılaşmış ve kendine güvenen bir imparatorluğun sembolü haline gelir. Sonraki yüzyıllarda, özellikle II. Abdülhamid’in hattat Sami Efendi tarafından tasarlanan ve “Tuğraların Padişahı” olarak anılan tuğrasında görüldüğü gibi, son derece süslü ve karmaşık bir yapıya bürünür. Bu durum, devletin son dönemlerindeki oldukça bürokratik ve geleneğe bağlı yapısını görsel olarak anlatır. Dolayısıyla tuğra, sadece bir imza değil, 600 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin kendini nasıl algıladığını gösteren görsel bir tarih şerididir.

 

Osmanlı Padişahları Kronolojik Listesi ve Dönem Analizi

 

Aşağıdaki tablo, 36 Osmanlı padişahı hakkında temel bilgileri hızlı bir şekilde sunarak, detaylı anlatımlara geçmeden önce genel bir çerçeve çizer.

Tablo 1: Osmanlı Padişahları Hızlı Bakış Tablosu

Sıra No Padişah (Lakapları ile) Saltanat Yılları Tahta Çıkış Yaşı Saltanat Süresi Babası Annesi
1 I. Osman (Gazi) 1299-1326 41 27 yıl Ertuğrul Gazi Halime Hanım
2 Orhan (Gazi) 1326-1362 45 36 yıl I. Osman Malhun Hatun
3 I. Murad (Hüdavendigâr) 1362-1389 36 27 yıl Orhan Nilüfer Hatun
4 I. Bayezid (Yıldırım) 1389-1402 29 13 yıl I. Murad Gülçiçek Hatun
Fetret Devri 1402-1413 11 yıl
5 I. Mehmed (Çelebi) 1413-1421 24 8 yıl I. Bayezid Devlet Hatun
6 II. Murad 1421-1444, 1446-1451 17 28 yıl I. Mehmed Emine Hatun
7 II. Mehmed (Fatih) 1444-1446, 1451-1481 12 32 yıl II. Murad Hüma Hatun
8 II. Bayezid (Veli) 1481-1512 34 31 yıl II. Mehmed Emine Gül-Bahar Hatun
9 I. Selim (Yavuz) 1512-1520 42 8 yıl II. Bayezid Gülbahar Hatun
10 I. Süleyman (Kanuni) 1520-1566 26 46 yıl I. Selim Ayşe Hafsa Sultan
11 II. Selim (Sarı) 1566-1574 42 8 yıl I. Süleyman Hürrem Sultan
12 III. Murad 1574-1595 28 21 yıl II. Selim Nurbanu Sultan
13 III. Mehmed 1595-1603 29 8 yıl III. Murad Safiye Sultan
14 I. Ahmed 1603-1617 13 14 yıl III. Mehmed Handan Sultan
15 I. Mustafa (Deli) 1617-1618, 1622-1623 26 2 yıl III. Mehmed Halime Sultan
16 II. Osman (Genç) 1618-1622 14 4 yıl I. Ahmed Mahfiruz Hatice Sultan
17 IV. Murad 1623-1640 11 17 yıl I. Ahmed Kösem Sultan
18 I. İbrahim (Deli) 1640-1648 25 8 yıl I. Ahmed Kösem Sultan
19 IV. Mehmed (Avcı) 1648-1687 6 39 yıl I. İbrahim Turhan Hatice Sultan
20 II. Süleyman 1687-1691 45 4 yıl I. İbrahim Saliha Dilaşub Sultan
21 II. Ahmed 1691-1695 48 4 yıl I. İbrahim Hatice Muazzez Sultan
22 II. Mustafa 1695-1703 31 8 yıl IV. Mehmed Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
23 III. Ahmed 1703-1730 30 27 yıl IV. Mehmed Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
24 I. Mahmud 1730-1754 34 24 yıl II. Mustafa Saliha Sultan
25 III. Osman 1754-1757 55 3 yıl II. Mustafa Şehsuvar Sultan
26 III. Mustafa 1757-1774 40 17 yıl III. Ahmed Mihrişah Sultan
27 I. Abdülhamid 1774-1789 49 15 yıl III. Ahmed Rabia Şermi Sultan
28 III. Selim 1789-1807 28 18 yıl III. Mustafa Mihrişah Sultan
29 IV. Mustafa 1807-1808 28 1 yıl I. Abdülhamid Ayşe Sineperver Sultan
30 II. Mahmud 1808-1839 23 31 yıl I. Abdülhamid Nakşidil Sultan
31 Abdülmecid 1839-1861 16 22 yıl II. Mahmud Bezmiâlem Sultan
32 Abdülaziz 1861-1876 31 15 yıl II. Mahmud Pertevniyal Sultan
33 V. Murad 1876 36 3 ay Abdülmecid Şevkefza Sultan
34 II. Abdülhamid 1876-1909 34 33 yıl Abdülmecid Tirimüjgan Kadın
35 V. Mehmed (Reşad) 1909-1918 65 9 yıl Abdülmecid Gülcemal Kadın
36 VI. Mehmed (Vahdeddin) 1918-1922 57 4 yıl Abdülmecid Gülistu Kadın

 

1.1. Kuruluş Dönemi (1299-1453): Bir Beylikten İmparatorluğa

 

Osmanlı tarihinin başlangıcı, Anadolu’nun siyasi olarak parçalandığı bir dönemde, Söğüt ve Domaniç yöresinde küçük bir Türkmen beyliğinin doğuşuna dayanır. Bu dönem, stratejik fetihler, akıllıca kurulan ittifaklar ve sağlam temellere dayanan bir devlet teşkilatı sayesinde bu küçük beyliğin, Balkanlar’a uzanan güçlü bir devlete dönüşümünün hikayesidir.

 

1. Osman Gazi (1299-1326)

 

  • Künye ve Kişilik: Osmanlı hanedanının kurucusu ve devletin ilk padişahı olan Osman Gazi, 1258’de Söğüt’te doğmuştur. Babası Kayı Boyu’nun lideri Ertuğrul Gazi, annesi ise Halime Hanım’dır. Başlıca eşleri, Orhan Gazi’nin annesi Malhun Hatun ve Şeyh Edebali’nin kızı Râbi’a Bala Hâtun’dur. Tarihi kaynaklar onu uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli ve güçlü bir fiziğe sahip, değerli bir devlet adamı olarak tasvir eder.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Babasının vefatının ardından Kayı aşiretinin başına geçen Osman Gazi, 1299’da Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamasından faydalanarak beyliğinin bağımsızlığını ilan etti. En önemli askeri başarısı, 1302’de Bizans’a karşı kazandığı ve beyliğin adını duyurduğu Koyunhisar (Bafeus) Savaşı’dır. Bu zafer, Bitinya bölgesindeki (Bursa-Bilecik-İznik) Osmanlı ilerleyişini hızlandırmıştır. Ömrünün son yıllarında Bursa’yı kuşatmış ancak fethini göremeden vefat etmiştir.
  • İlgi Çekici Not: Osman Gazi’nin en bilinen hikayesi, misafir olarak kaldığı alim Şeyh Edebali’nin evinde gördüğü rüyadır. Rüyasında, Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkan bir ayın kendi koynuna girdiğini ve ardından göğsünden çıkan dev bir çınarın dallarının tüm dünyayı kapladığını görmüştür. Şeyh Edebali bu rüyayı, “Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi,” diyerek yorumlamış ve kızı Bala Hatun’u onunla evlendirmiştir. Bu rivayet, hanedanın meşruiyetini ilahi bir temele dayandırarak kurulan devletin kutsal bir misyonu olduğu fikrini pekiştirmiştir.

 

2. Orhan Gazi (1326-1362)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası Osman Gazi, annesi Malhun Hatun’dur. Eşleri arasında, I. Murad’ın annesi olan ve aslen Yarhisar tekfurunun kızı Holofira olan Nilüfer Hatun ile Bizans prensesi Asporça Hatun bulunur. Sarı sakallı, uzun boylu ve mavi gözlü olarak tarif edilir. Lakaplarından biri, dini metinlerde geçen ve “dinin cesuru, yiğidi” anlamına gelen Şücaüddin‘dir.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Saltanatının başında, babasının başlattığı Bursa kuşatmasını tamamlayarak şehri fethetti ve Osmanlı’nın ilk başkenti yaptı. 1329’da Bizans imparatorunu Maltepe (Palekanon) Savaşı’nda yenerek İznik ve İzmit’in fethinin önünü açtı. En stratejik hamlesi ise Bizans’taki taht kavgalarından yararlanarak 1354’te Gelibolu’daki Çimpe Kalesi’ni alması ve böylece Rumeli’ye kalıcı olarak geçmesidir. Bu olay, Balkan fetihlerinin başlangıcı olmuştur.
  • Kurumsallaşma Adımları: Orhan Gazi, beyliği devlet düzenine taşıyan ilk önemli adımları atmıştır. İlk düzenli ordu olan yaya ve müsellem birliklerini kurmuş, İznik’te ilk Osmanlı medresesini açmış, vezirlik, kadılık ve subaşılık gibi makamları oluşturmuştur. Ayrıca, adına tuğra çekilen ilk Osmanlı hükümdarıdır.
  • İlgi Çekici Not: Bursa’nın fethinden sonra Geyikli Baba adlı bir evliyayı ziyaret eden Orhan Gazi’ye, Geyikli Baba’nın sarayın avlusuna bir çınar fidanı diktiği ve “Bu hatıramız burada kaldığı müddetçe, dervişlerin duası senin ve neslinin üzerindedir. Senin neslin ve devletin bu ağaç gibi kök salacak,” dediği rivayet edilir. Bu hikaye, devletin manevi liderlerden aldığı desteği ve meşruiyeti simgeler.

 

3. I. Murad (Hüdavendigâr) (1362-1389)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası Orhan Gazi, annesi ise Rum asıllı Nilüfer Hatun’dur. Farsça “hükümdar, efendi” anlamına gelen Hüdavendigâr lakabıyla anılır. Aynı zamanda Gazi Hünkâr ve “dinin cesur ve yüreklisi” manasındaki Şihabüddin gibi unvanları da kullanmıştır.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Balkanlar’daki Osmanlı fetihlerini sistemli bir hale getirdi. Sazlıdere Savaşı ile Edirne’yi fethetti ve başkenti buraya taşıdı. Bu, Osmanlı’nın Balkanlar’a kalıcı olarak yerleşme niyetinin en net göstergesiydi. Sırpsındığı (1364) ve Çirmen (1371) savaşlarında Haçlı ve Sırp ordularını yenerek Balkanlar’daki hakimiyetini pekiştirdi.
  • Devlet Yapısındaki Değişim: Devlet teşkilatını güçlendirmek için önemli reformlar yaptı. Kapıkulu Ocakları’nı kurdu ve bu ocakların temelini oluşturan Yeniçeri Ocağı’nı tesis etti. Ayrıca mali ve idari yapıyı düzenlemek amacıyla Kazaskerlik ve Defterdarlık makamlarını oluşturdu. Veraset sisteminde ilk değişikliği yaparak “ülke padişah ve oğullarınındır” anlayışını getirdi ve taht kavgalarını sınırlamaya çalıştı.
  • Trajik Sonu: Saltanatının sonunda, Balkan ittifakına karşı yapılan I. Kosova Savaşı’nı (1389) büyük bir zaferle kazandı. Ancak savaşın ardından savaş meydanını gezerken, yaralı bir Sırp askeri (Miloš Obilić) tarafından hançerlenerek şehit edildi. Bu olayla, savaş meydanında ölen ilk ve tek Osmanlı padişahı olarak tarihe geçti.

 

4. I. Bayezid (Yıldırım) (1389-1402)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası I. Murad, annesi Gülçiçek Hatun’dur. Savaşlardaki inanılmaz hızı, cesareti ve ordusunu bir cepheden diğerine süratle taşıması nedeniyle “Yıldırım” lakabını almıştır. Ayrıca “dinin yüceliği” anlamına gelen Celâlüddin lakabını da kullanmıştır.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Anadolu Türk siyasi birliğini sağlamak için beyliklerin çoğunu Osmanlı topraklarına kattı. İstanbul’u dört kez kuşattı ve bu kuşatmalar için Anadolu Hisarı’nı (Güzelcehisar) yaptırdı. En büyük askeri zaferi, 1396’da Macar kralı Sigismund önderliğindeki büyük bir Haçlı ordusunu Niğbolu Savaşı’nda hezimete uğratmasıdır.
  • Ankara Savaşı ve Sonu: Doğuda giderek güçlenen Timur ile Anadolu hakimiyeti yüzünden karşı karşıya geldi. 1402’de Ankara Savaşı’nda Timur’un ordusuna yenildi ve esir düştü. Esaret altında 1403’te vefat etmesi, Osmanlı Devleti’ni 11 yıl sürecek bir kardeş kavgası ve dağılma tehlikesi dönemine, yani Fetret Devri’ne sürükledi.

 

Fetret Devri (1402-1413): Kardeşler Arası Savaş

 

Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda esir düşmesiyle, oğulları Süleyman, İsa, Musa ve Mehmed Çelebi arasında 11 yıl süren kanlı bir taht mücadelesi başladı. Her biri farklı bölgelerde hakimiyet kurarak birbirleriyle savaştı. Bu dönem, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan sonra karşılaştığı en büyük krizdi ve devleti yıkılmanın eşiğine getirdi. Balkanlar’daki bazı topraklar kaybedildi ve Anadolu’daki siyasi birlik yeniden bozuldu.

 

5. I. Mehmed (Çelebi) (1413-1421)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası Yıldırım Bayezid, annesi ise Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. “Kibar, beyefendi” anlamına gelen Çelebi lakabıyla anılır.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Fetret Devri’nin kaosuna son veren padişahtır. Kardeşlerini tek tek bertaraf ederek 1413’te Osmanlı topraklarını yeniden tek bir yönetim altında birleştirmeyi başardı. Bu büyük başarısından dolayı tarihçiler tarafından “Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu” olarak kabul edilir. Saltanatı boyunca, Timur’un desteklediği ve amcası olduğunu iddia eden Düzmece Mustafa isyanı gibi iç tehditlerle mücadele etti.

 

6. II. Murad (1421-1451)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası I. Mehmed, annesi Dulkadiroğulları’ndan Emine Hatun’dur. Sanata ve edebiyata önem veren, hayır işleriyle tanınan dindar bir padişahtı.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Balkanlar’daki Osmanlı hakimiyetini yeniden tesis etti. Macar komutan János Hunyadi önderliğindeki Haçlı ordularıyla çetin mücadelelere girdi. Bu mücadelelerin en önemlileri, 1444’teki Varna Savaşı ve 1448’deki II. Kosova Savaşı’dır. Her iki savaşta da kazandığı kesin zaferlerle, Balkanlar’daki Türk hakimiyetini yaklaşık dört yüzyıl boyunca sarsılmaz hale getirdi.
  • Tahtı Bırakması: Varna zaferinden sonra, büyük bir zafer kazanmanın huzuruyla ve belki de yorgunlukla, tahtı henüz 12 yaşındaki oğlu Şehzade Mehmed’e (Fatih) bırakarak Manisa’ya çekildi. Ancak Haçlıların bu durumu fırsat bilerek yeni bir orduyla saldırması üzerine, devlet adamlarının ve ordunun ısrarıyla yeniden tahta geçti. Bu durum, onun devlet sorumluluğunu kişisel arzularının üzerinde tuttuğunun bir kanıtıdır. II. Kosova zaferinden sonra tekrar oğlu lehine çekilse de, Fatih’in ikinci ve kalıcı saltanatı için 1451’de vefat etmesini beklemek gerekecekti.

 

1.2. Yükselme Dönemi (1453-1579): Cihan İmparatorluğu

 

İstanbul’un fethiyle başlayan bu dönem, Osmanlı Devleti’nin bir cihan imparatorluğuna dönüştüğü, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel olarak zirveye ulaştığı “altın çağ” olarak kabul edilir. Sınırlar üç kıtaya yayılmış, Akdeniz bir “Türk gölü” haline gelmiş ve halifeliğin alınmasıyla İslam dünyasının liderliği Osmanlı’ya geçmiştir.

 

7. II. Mehmed (Fatih) (1444-1446, 1451-1481)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası II. Murad, annesi Hüma Hatun’dur. Genç yaşta tahta geçmesine rağmen olağanüstü bir zekaya, kararlılığa ve askeri dehaya sahipti. Yedi yabancı dil bildiği rivayet edilen, Rönesans hükümdarlarını andıran entelektüel bir kişiliğe sahipti. İstanbul’u fethettiği için “Fatih” ve “Fethin Babası” anlamına gelen “Ebu’l Feth” lakaplarıyla anılır.
  • İstanbul’un Fethi (1453): Tahta ikinci kez ve kesin olarak geçtiğinde tek hedefi, bin yıllık Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’i almaktı. Bu amaçla Rumeli Hisarı’nı (Boğazkesen) yaptırdı, surları yıkabilecek devasa “Şahi” toplarını döktürdü ve 400 parçalık bir donanma hazırladı. Kuşatma sırasında, Haliç’e gerilen zinciri aşmak için gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirmesi, onun askeri dehasının en çarpıcı örneğidir. 29 Mayıs 1453’te gerçekleşen fetih, sadece bir şehri almakla kalmadı; Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlattı, barutun surları yıkabileceğini göstererek Avrupa’daki feodalite rejiminin çöküşünü hızlandırdı ve Osmanlı’yı bir imparatorluk mertebesine yükseltti.
  • İdari ve Hukuki Reformlar: Fatih, sadece bir fatih değil, aynı zamanda büyük bir devlet kurucusuydu. Hazırlattığı Kanunname-i Âl-i Osman ile devlet teşkilatını, protokol kurallarını ve en önemlisi veraset sistemini yeniden düzenledi. Kardeş katlini “nizâm-ı âlem” için yasalaştırarak merkezi otoriteyi mutlak hale getirdi.1 Bu hamle, Fetret Devri gibi krizlerin tekrarlanmasını önlemek için atılmış radikal bir adımdı. Ayrıca ilk Osmanlı altın parasını (Sultani) bastırdı, devletin yönetim merkezi olacak Topkapı Sarayı’nı ve dönemin üniversitesi sayılan Sahn-ı Seman medreselerini inşa ettirdi. Onun mirası, yalnızca fethettiği topraklar değil, aynı zamanda kurduğu bu merkezi ve kanunlara dayalı imparatorluk yapısıdır.
  • Diğer Fetihler: Fatih’in fetihleri İstanbul ile sınırlı kalmadı. Sırbistan, Mora, Eflak, Bosna ve Arnavutluk’u Osmanlı topraklarına kattı. Cenevizlilerden Amasra’yı, Trabzon Rum İmparatorluğu’na son vererek Trabzon’u aldı. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki donanma ile Kırım Hanlığı’nı Osmanlı’ya bağlayarak Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirme yolunda en önemli adımı attı. Doğuda ise, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı Otlukbeli Savaşı’nda (1473) yenerek Anadolu’daki en büyük rakibini ortadan kaldırdı.

 

8. II. Bayezid (1481-1512)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası Fatih Sultan Mehmed, annesi Emine Gül-Bahar Hatun’dur. Babasının aksine daha barışçıl, dindar ve tasavvufa eğilimli bir kişiliğe sahipti. Bu nedenle “Veli” (ermiş) olarak da anılırdı.
  • Saltanatının Öne Çıkanları: Saltanatı, kardeşi Cem Sultan’ın taht iddiasıyla başladı. Cem’in yenilerek önce Memlüklere, ardından Rodos Şövalyelerine ve Papa’ya sığınması, bir iç meselenin uluslararası bir krize dönüşmesine neden oldu. Avrupalı güçler, Cem Sultan’ı Osmanlı’ya karşı bir koz olarak kullandılar. Bu durum, II. Bayezid döneminin büyük bir kısmında Osmanlı dış politikasını pasifize etti ve yükselme dönemi içinde bir “duraklama” olarak nitelendirilmesine yol açtı. Bu sorunun yanı sıra, doğuda Safevi Devleti’nin propagandasıyla çıkan Şahkulu İsyanı ile de uğraşmak zorunda kaldı.
  • Tahttan İndirilmesi: Doğu’daki Safevi tehlikesine karşı yeterince sert önlem almadığı gerekçesiyle, Trabzon’da vali olan oğlu Selim, Yeniçerilerin de desteğini alarak babasını tahttan çekilmeye zorladı. Bu olay, Osmanlı tarihinde bir padişahın oğlu tarafından tahttan indirildiği ilk örnektir.

 

9. I. Selim (Yavuz) (1512-1520)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası II. Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Son derece sert, kararlı, cesur ve atılgan bir padişahtı. Uzun boylu, geniş omuzlu ve heybetli bir görünüme sahip olduğu belirtilir.
  • Doğu Politikası: Babasının aksine, devletin en büyük tehdidinin doğudan, Safevi Devleti’nden geldiğine inanıyordu. Sekiz yıllık kısa saltanatının tamamını doğu meselelerini çözmeye adadı. 1514’te Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğratarak Doğu Anadolu’daki Safevi etkisini kırdı ve Anadolu’nun güvenliğini sağladı.
  • Mısır’ın Fethi (1516-1517): Safevilerle ittifak yapan Memlük Devleti üzerine yürüdü. 1516’da Mercidabık ve 1517’de Ridaniye savaşlarında Memlük ordularını yok ederek bu devlete son verdi.
  • Fethin Sonuçları: Mısır’ın fethi, Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir.
  • Dini Sonuçlar: Son Abbasi halifesinin İstanbul’a getirilmesiyle Halifelik makamı ve İslam’ın Kutsal Emanetleri (Hz. Muhammed’in hırkası, sancağı vb.) Osmanlı hanedanına geçti. Böylece Yavuz Sultan Selim, ilk Osmanlı halifesi oldu ve “Hâdim’ül-Haremeyni’ş-Şerîfeyn” (Mekke ve Medine’nin Hizmetkârı) unvanını aldı. Bu, Osmanlı Devleti’ni Sünni İslam dünyasının tartışmasız lideri konumuna getirdi.2
  • Ekonomik Sonuçlar: Mısır’ın zengin hazineleri ve vergi gelirleri doğrudan Osmanlı hazinesine aktı. Suriye ve Mısır’ın fethiyle, Hindistan’dan gelen ve Akdeniz’e ulaşan Baharat Yolu’nun kontrolü tamamen Osmanlıların eline geçti.
  • İlgi Çekici Not: Yavuz Sultan Selim, 8 yıllık rekor derecede kısa saltanatına, imparatorluk topraklarını 2.3 milyon km²’den 6.5 milyon km²’ye çıkararak neredeyse üç kat büyüten devasa fetihler sığdırmıştır.

 

10. I. Süleyman (Kanuni) (1520-1566)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası Yavuz Sultan Selim, annesi ise Kırım Hanı’nın kızı olan Ayşe Hafsa Sultan’dır. 46 yıl ile Osmanlı tahtında en uzun süre kalan padişahtır. Babasının fethettiği devasa imparatorluğu kurumsallaştıran, adaleti ve kanunlarıyla öne çıkan bir devlet adamıydı. Sanata ve şiire düşkündü; “Muhibbi” mahlasıyla divan şiirinin güzel örneklerini verdi. Batı dünyasında ise askeri başarıları ve imparatorluğun görkemi nedeniyle “Muhteşem Süleyman” (The Magnificent) olarak tanınır.
  • Batı Seferleri: Saltanatının büyük bir bölümü Avrupa’daki Habsburglara karşı mücadeleyle geçti. 1521’de Orta Avrupa’nın kapısı sayılan Belgrad’ı, 1522’de ise Akdeniz’de Hristiyanlığın kalesi olan Rodos’u fethetti. 1526’da Mohaç Meydan Savaşı’nda Macar ordusunu sadece iki saatte imha ederek Macaristan’ı Osmanlı’ya bağladı. 1529’da Viyana’yı kuşattı ancak alamadı. Son seferini ise 72 yaşında, Zigetvar Kalesi üzerine yaptı ve kuşatma sırasında vefat etti.
  • Denizlerde Hakimiyet: Kaptan-ı Deryalığa getirdiği büyük amiral Barbaros Hayreddin Paşa sayesinde Osmanlı donanması altın çağını yaşadı. 1538’de Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasına karşı kazanılan Preveze Deniz Zaferi ile Akdeniz’de Osmanlı hakimiyeti kesin olarak kuruldu.
  • Hukuki Reformlar ve “Kanuni” Unvanı: Kanuni’nin en kalıcı mirası, hukuk alanında yaptığı düzenlemelerdir. Saltanatı, sadece yeni kanunlar çıkarmakla değil, Fatih’ten beri biriken tüm kanunları (örfi hukuk) ve uygulamaları, dönemin büyük hukukçusu Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile birlikte çalışarak İslam hukuku (şeriat) ile uyumlu hale getirmesi ve sistematik bir bütün olan Kanun-i Osmânî‘yi oluşturmasıyla öne çıkar.3 Bu kanunlar, toprak yönetiminden vergilere, ceza hukukundan sosyal hayata kadar imparatorluğun idari, mali ve toplumsal yapısını üç yüz yıldan fazla bir süre boyunca düzenlemiştir. “Kanuni” unvanı, onun bu büyük “sistemleştirici” rolünden kaynaklanmaktadır. O, Fatih’in inşa ettiği imparatorluk makinesini mükemmelleştiren ve “Pax Ottomana” (Osmanlı Barışı) olarak bilinen dönemi mümkün kılan büyük bir kanun ve nizam adamıydı.

 

11. II. Selim (Sarı) (1566-1574) & 12. III. Murad (1574-1595)

 

Kanuni’nin ölümünden sonra tahta geçen oğlu II. Selim ve torunu III. Murad dönemleri, genellikle büyük sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’nın devlet yönetiminde etkili olduğu yıllar olarak bilinir. II. Selim, ordunun başında sefere çıkma geleneğini terk eden ilk padişahtır. Ancak onun döneminde Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu Kıbrıs’ı (1571), Koca Sinan Paşa ise Tunus’u (1574) fethetmiştir. III. Murad döneminden itibaren ise, valide sultanların (Nurbanu Sultan, Safiye Sultan) ve hasekilerin devlet işlerine müdahalesi artmaya başlamış, bu durum “Kadınlar Saltanatı” olarak adlandırılan dönemin belirginleşmesine yol açmıştır.

 

1.3. Duraklama Dönemi (1579-1699): Zirveden Gelen Değişim Rüzgarları

 

Bu dönem, imparatorluğun fetih hızının yavaşladığı, doğuda ve batıda doğal sınırlarına ulaştığı bir evredir. İçeride Celali İsyanları gibi büyük toplumsal kargaşalar, ordunun temelini oluşturan Yeniçeri ve Tımar sistemlerinde bozulmalar, uzun süren savaşlar ve değişen ticaret yolları nedeniyle ekonomik sıkıntılar baş göstermiştir. Bu dönem, bir “çöküş” değil, zirveden sonraki bir “durağanlaşma” ve iç sorunlara odaklanma evresidir.

 

13. III. Mehmed (1595-1603)

 

III. Mehmed, sancağa çıkarak (valilik yaparak) devlet tecrübesi kazanan son padişahtır. Tahta çıktığında 19 kardeşini boğdurtarak Fatih’in kardeş katli kanununu en son ve en acımasız şekilde uygulayan hükümdar olarak tarihe geçmiştir. Bu olay, sarayda ve halkta büyük bir infiale yol açmış ve kendisinden sonraki padişah olan I. Ahmed’in veraset sistemini değiştirmesinde etkili olmuştur. Avusturya ile yapılan savaşlar sırasında Eğri Kalesi’ni fethettiği için “Eğri Fatihi” unvanını almıştır.

 

14. I. Ahmed (1603-1617)

 

Saltanatının en önemli ve kalıcı icraatı, veraset sisteminde yaptığı devrim niteliğindeki değişikliktir. Kardeş katli uygulamasına son vererek yerine hanedanın en yaşlı ve akıllı üyesinin tahta geçmesini öngören “Ekber ve Erşed” sistemini getirmiştir. Bu sistem, hanedan üyelerinin hayatını güvence altına alsa da, yukarıda bahsedilen “Kafes” uygulamasını başlatarak uzun vadede padişahların niteliğinin düşmesine neden olmuştur. Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırdığı ve bugün kendi adıyla anılan Sultanahmet Camii, İstanbul’un en önemli simgelerinden biridir.

 

15. I. Mustafa (Deli) (1617-1618, 1622-1623) & 16. II. Osman (Genç) (1618-1622)

 

Bu iki padişahın kısa ve trajik saltanatları, 17. yüzyıl krizinin derinliğini gözler önüne serer. I. Ahmed’in ardından tahta geçen kardeşi I. Mustafa’nın akli dengesinin bozuk olduğu kısa sürede anlaşıldı ve tahttan indirildi. Bu, “Ekber ve Erşed” sisteminin ilk sorunlu sonucuydu. Yerine geçen yeğeni II. Osman (Genç Osman), son derece zeki ve reformist bir padişahtı. Lehistan seferi sırasında Yeniçeri Ocağı’ndaki disiplinsizliği görerek bu ocağı kaldırma ve yerine Anadolu Türklerinden oluşan yeni bir ordu kurma niyetini açığa vurdu. Ancak bu planı, çıkarları zedelenen Yeniçeriler ve onlarla işbirliği yapan bazı devlet adamları tarafından bir isyana dönüştürüldü. Genç Osman, Yedikule Zindanları’nda feci şekilde boğularak öldürüldü. Bu olay, bir padişahın kendi askeri tarafından öldürüldüğü ilk ve en travmatik hadise olarak tarihe geçti. Onun katlinden sonra, akli dengesi bozuk olan I. Mustafa ikinci kez tahta çıkarıldı, ancak yönetemeyeceği anlaşılınca tekrar indirilerek kafese kapatıldı.

 

17. IV. Murad (1623-1640)

 

  • Künye ve Kişilik: Babası I. Ahmed, annesi ise Osmanlı tarihinin en güçlü kadınlarından Kösem Sultan’dır. Çocuk yaşta (11) tahta geçtiği için ilk dokuz yıl devlet, annesinin naipliği altında ve isyankar paşaların kontrolünde kaldı. Bu dönemde şahit olduğu kaos, aşağılanma ve anarşi, onun ilerideki sert ve otoriter karakterini şekillendirdi. Olağanüstü fiziksel gücüyle tanınırdı; tek elle 60 kg’lık gürz kullandığı rivayet edilir.
  • Otoriteyi Yeniden Tesisi: 1632’de yönetimi tamamen eline aldıktan sonra, devleti bir veba gibi saran anarşiye, rüşvete ve zorbalığa karşı acımasız bir mücadele başlattı. Bu, sadece bir iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda çocukluğunda yaşadığı travmalara ve devletin içine düştüğü acizliğe karşı psikolojik bir tepkiydi. Kılık değiştirerek (tebdil-i kıyafet) geceleri İstanbul’u denetlemesi ve suçluları anında infaz etmesi, disiplini yeniden sağlamak için uyguladığı bir “şok terapisi” olarak görülebilir.
  • Sert Yasakları: Toplumsal disiplini sağlamak ve fitne yuvası olarak gördüğü mekanları ortadan kaldırmak amacıyla içki, tütün ve kahvehaneleri yasakladı. Bu yasakların arkasında, büyük İstanbul yangınları sonrası kahvehanelerin kontrolsüz dedikodu merkezleri haline gelmesi ve Kadızadeliler gibi tutucu dini grupların telkinleri gibi sosyal ve siyasi nedenler yatıyordu.4
  • Askeri Başarıları ve Islahatları: İçeride otoriteyi sağladıktan sonra dış politikaya yöneldi. Safevilerin eline geçen Bağdat’ı geri almak için Revan ve Bağdat Seferleri’ni düzenledi. 1638’de Bağdat’ı bizzat fethetti. Ertesi yıl imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) ile bugünkü Türkiye-İran sınırı büyük ölçüde çizildi ve doğuda uzun süreli bir barış dönemi başladı. Ayrıca, bozulmuş olan Tımar sistemini düzeltmek için ülke genelinde yoklamalar yaptırdı.

 

18. I. İbrahim (Deli) (1640-1648) ve Sonrası

 

  1. Murad’ın vefatı üzerine, hanedanın tek erkek varisi olarak kardeşi İbrahim tahta geçti. Ancak 23 yılını ölüm korkusuyla Kafes’te geçiren İbrahim’in psikolojisi tamamen bozulmuştu. Saltanatı, annesi Kösem Sultan, üfürükçü olarak ünlenen Cinci Hoca ve saray kadınlarının etkisi altında geçti. Devlet işlerinden tamamen uzak, lüks ve israfa dayalı bir hayat sürdü. Samur kürk ve amber merakı yüzünden halka ağır vergiler yüklemesi, bardağı taşıran son damla oldu. Bir isyanla tahttan indirilerek öldürüldü.1 Yerine 7 yaşında tahta geçen oğlu IV. Mehmed (Avcı) döneminde ise devlet yönetimi, valide sultanlar arasındaki iktidar mücadelesine sahne oldu. Önce Kösem Sultan, ardından onu bertaraf eden gelini Turhan Hatice Sultan devleti yönetti. Bu istikrarsızlık, Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesiyle son buldu ve “Köprülüler Devri” olarak bilinen göreceli bir toparlanma dönemi başladı.

 

1.4. Gerileme Dönemi (1699-1792): Islahat ve Kayıplar

 

1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin Batı’da ilk kez büyük çapta toprak kaybettiği ve psikolojik üstünlüğünü yitirdiği bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten itibaren başlayan Gerileme Dönemi, bir yandan devam eden toprak kayıplarına, diğer yandan ise devletin bu gidişatı durdurmak için Batı’yı örnek alarak giriştiği ilk ciddi ve sistemli reform çabalarına sahne olmuştur.

 

23. III. Ahmed (1703-1730)

 

  • Lale Devri (1718-1730): Rusya ile yapılan Prut Savaşı’nda kazanılan zafer ve Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması’ndan sonra, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte barışçıl bir politika izlendi. Bu dönem, tarihe “Lale Devri” olarak geçti. Savaşlardan yorulan imparatorluk, bu dönemde kültürel ve sosyal bir canlanma yaşadı.
  • Yenilikler: Lale Devri, Osmanlı’nın yüzünü Batı’ya döndüğü ilk dönemdir. Paris ve Viyana gibi Avrupa başkentlerine ilk kez geçici elçiler gönderilerek Batı’daki gelişmeler yakından takip edildi. İbrahim Müteferrika ve Said Efendi, ilk Türk matbaasını kurarak dini olmayan eserlerin basımına başladı. İstanbul’da yeniçerilerden oluşan bir itfaiye teşkilatı (Tulumbacılar) kuruldu, Yalova’da bir kağıt fabrikası ve İstanbul’da bir çini imalathanesi açıldı. Ayrıca, ilk kez çiçek aşısı uygulandı. Sanatta Levnî gibi büyük bir minyatür ustası yetişti, mimaride ise Sadabad Kasrı gibi zarif yapılar inşa edildi.
  • Sonu: Bu dönemdeki yenilikler, lüks ve Batılı yaşam tarzı, halkın bir kesimi ve bazı tutucu çevreler tarafından israf olarak görüldü. Artan ekonomik sıkıntılar ve hoşnutsuzluk, Patrona Halil’in önderliğindeki bir isyanla patlak verdi. İsyan sonucunda Sadrazam Damat İbrahim Paşa öldürüldü, Lale Devri’nin simgesi olan köşkler ve bahçeler tahrip edildi ve III. Ahmed tahttan indirildi.

 

28. III. Selim (1789-1807)

 

  • Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen): Fransız Devrimi’nin yaşandığı bir dönemde tahta geçen III. Selim, imparatorluğun kurtuluşunun köklü reformlardan geçtiğine inanıyordu. Devletin tüm kurumlarında, özellikle askeri alanda, Avrupa tarzında yaptığı yeniliklerin tümüne “Nizam-ı Cedid” adı verildi.
  • Nizam-ı Cedid Ordusu: Reformların merkezinde, Yeniçeri Ocağı’na alternatif olarak kurulan modern ordu yer alıyordu. Levent ve Selimiye kışlalarında, Fransız ve İsveçli subayların yardımıyla Batı usullerine göre eğitilen bu ordu, Napolyon’un Akka kuşatmasında gösterdiği başarıyla gücünü kanıtladı. Bu ordunun masraflarını karşılamak için “İrad-ı Cedid” adıyla ayrı bir hazine kuruldu.
  • Diğer Reformlar: Askeri reformların yanı sıra, Londra, Paris, Viyana ve Berlin gibi önemli Avrupa başkentlerinde daimi elçilikler açarak diplomasiyi güçlendirdi. Donanmayı modernize etti ve askeri mühendislik okullarını geliştirdi.
  • Sonu: Yaptığı reformlar, özellikle Nizam-ı Cedid ordusunun güçlenmesi, ayrıcalıklarını kaybetmekten korkan Yeniçerileri ve bazı tutucu devlet adamlarını rahatsız etti. Bu grupların kışkırttığı Kabakçı Mustafa İsyanı sonucunda Nizam-ı Cedid reformlarına son verildi ve III. Selim tahttan indirilerek kısa bir süre sonra öldürüldü. Onun trajik sonu, Osmanlı’da reform yapmanın ne kadar kanlı ve zorlu bir süreç olduğunu bir kez daha gösterdi.

 

1.5. Dağılma Dönemi (1792-1922): İmparatorluğun Son Yüzyılı

 

Fransız Devrimi’nin yaydığı milliyetçilik akımları, bu dönemde imparatorluğun çok uluslu yapısını temelden sarstı. Özellikle Balkanlar’da başlayan isyanlar, büyük toprak kayıplarına ve kitlesel göçlere neden oldu. Bu son yüzyıl, bir yandan “hasta adam” olarak nitelendirilen imparatorluğu ayakta tutmak için yapılan en kapsamlı modernleşme hamlelerine, diğer yandan ise büyük savaşlar ve diplomatik mücadelelerle geçen bir hayatta kalma mücadelesine sahne oldu.

 

30. II. Mahmud (1808-1839)

 

  • Sened-i İttifak: Alemdar Mustafa Paşa’nın desteğiyle tahta çıkan II. Mahmud, saltanatının başında Rumeli ayanları (büyük toprak sahipleri) ile Sened-i İttifak’ı imzaladı. Bu belge, padişahın yetkilerini ayanlar karşısında sınırlandırdığı için, İngiltere’deki Magna Carta’ya benzetilir ve Osmanlı anayasal hareketlerinin ilk adımı sayılır.
  • Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay) (1826): II. Mahmud’un en büyük ve en radikal icraatı, reformların önündeki en büyük engel olarak görülen Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmasıdır. Yıllarca süren dikkatli bir hazırlığın ardından, ulemanın ve halkın desteğini alarak isyan eden Yeniçerileri kışlalarında topa tutturdu ve ocağı tamamen lağvetti. Bu olay, “Hayırlı Olay” olarak anıldı ve Osmanlı modernleşmesinin önünü açan en önemli dönüm noktası oldu.
  • Modernleşme Hamleleri: Yeniçeri Ocağı’nın yerine, Avrupa tarzında eğitim gören Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye (Muhammed’in Muzaffer Askerleri) adıyla yeni bir ordu kurdu. Yüzyıllardır devletin yönetim merkezi olan Divan-ı Hümayun’u kaldırarak yerine Batı tarzı Nazırlıklar (Bakanlıklar) sistemini getirdi. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi‘yi çıkardı, ilköğretimi zorunlu hale getirdi ve Avrupa’ya ilk kez öğrenci gönderdi. Devlet dairelerinde memurlara fes, setre ve pantolon giyme zorunluluğu getirerek kılık kıyafet reformu yaptı.

 

31. Abdülmecid (1839-1861)

 

  • Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) (1839): Babası II. Mahmud’un vefatından hemen sonra, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okunan bu fermanla “Tanzimat Dönemi” başladı. Bu ferman, devrim niteliğindeydi çünkü ilk kez padişah, kendi gücünü kanunla sınırlıyor ve tüm tebaasına (Müslüman veya gayrimüslim ayrımı yapmaksızın) can, mal ve namus güvenliği, adil vergi sistemi ve kanun önünde eşitlik gibi temel hakları tanıyordu. Bu, Osmanlı’da “vatandaşlık” kavramının doğuşuydu.
  • Islahat Fermanı (1856): Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Osmanlı’ya destek veren İngiltere ve Fransa’nın baskısıyla ilan edildi. Bu ferman, Tanzimat’ın getirdiği hakları teyit ederken, özellikle gayrimüslim tebaaya cizye vergisinin kaldırılması, devlet memuru olabilme, kendi okullarını ve mabetlerini açabilme gibi çok daha geniş haklar tanıyordu.
  • Modernleşmenin Kurumsallaşması: Bu dönemde modernleşme hamleleri hız kazandı. İlk kağıt para olan Kaime basıldı, Kırım Savaşı’nın masraflarını karşılamak için ilk kez İngiltere’den dış borç alındı, laik esaslara göre işleyen Nizamiye Mahkemeleri kuruldu ve ilk modern bütçe hazırlandı.

 

34. II. Abdülhamid (1876-1909)

 

  • Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi: Genç Osmanlıların (Jön Türkler) baskısıyla, tahta çıkarken anayasal yönetime geçme sözü verdi. 1876’da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esasi‘yi ilan ederek I. Meşrutiyet dönemini başlattı. Böylece halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclis (Meclis-i Mebusan) açıldı. Ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek anayasanın kendisine verdiği yetkiyle meclisi kapattı ve anayasayı askıya alarak 30 yıl sürecek olan ve “İstibdat Dönemi” olarak bilinen mutlakiyetçi yönetimini başlattı.
  • Denge ve İslamcılık (Pan-İslamizm) Politikası: Dış politikada, imparatorluğu ayakta tutmak için Avrupalı büyük güçleri (İngiltere, Rusya, Almanya, Fransa) birbirine karşı kullanarak ustaca bir “denge politikası” izledi. Aynı zamanda, milliyetçilik akımlarıyla parçalanmakta olan imparatorluğun Müslüman nüfusunu bir arada tutmak için “İslamcılık” (Pan-İslamizm) politikasını benimsedi. Halifelik unvanını siyasi bir araç olarak kullanarak Hindistan’dan Afrika’ya kadar tüm dünya Müslümanları üzerinde bir etki kurmaya ve onları Osmanlı liderliğinde birleştirmeye çalıştı.5
  • Modernleşme ve İmar Faaliyetleri: İstibdat dönemine rağmen, II. Abdülhamid imparatorluğun modernleşmesi için en büyük adımları atan padişahlardan biridir. Özellikle eğitim, sağlık, iletişim ve ulaşım alanlarında devasa yatırımlar yaptı. Ülke genelinde lise (idadi) ve ortaokul (rüştiye) ağları kurdu; Darülaceze (kimsesizler yurdu), Şişli Etfal Hastanesi, Ziraat Bankası gibi kurumları hayata geçirdi. İslamcılık politikasının en somut eseri ise, İstanbul’u kutsal topraklara bağlayan ve büyük ölçüde İslam dünyasından toplanan bağışlarla inşa edilen Hicaz Demiryolu projesidir.
  • Sonu: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderliğindeki Jön Türk muhalefetinin baskıları sonucunda 1908’de II. Meşrutiyet’i yeniden ilan etmek zorunda kaldı. 1909’da yaşanan ve rejime karşı bir isyan olan 31 Mart Vakası’nı bastırmakta yetersiz kaldığı gerekçesiyle meclis kararıyla tahttan indirildi.

 

35. V. Mehmed Reşad (1909-1918) & 36. VI. Mehmed Vahdeddin (1918-1922)

 

  1. Abdülhamid’den sonra tahta geçen V. Mehmed Reşad’ın saltanatı, tamamen İttihat ve Terakki yönetiminin gölgesinde geçti. Bu dönem, imparatorluk için Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşları (1912-13) ve sonun başlangıcı olan I. Dünya Savaşı (1914-18) gibi büyük felaketlere sahne oldu. V. Mehmed Reşad’ın savaşın sonlarına doğru vefat etmesiyle, kardeşi VI. Mehmed Vahdeddin, yenilmiş ve toprakları işgal edilmiş bir imparatorluğun tahtına oturan son padişah oldu.

 

Bölüm 2: Saltanatın Sonu ve Cumhuriyet’e Miras

 

2.1. Son Padişah VI. Mehmed (Vahdeddin): Tahttan Ayrılış ve Sürgün

 

  1. Mehmed Vahdeddin, I. Dünya Savaşı’nın kaybedildiği, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı ve başkent İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği bir ortamda tahta çıktı. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlayan Milli Mücadele’ye karşı bir tutum sergiledi. Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanması ve Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) kurulmasıyla, İstanbul’daki Osmanlı hükümetinin bir meşruiyeti kalmamıştı.

TBMM, 1 Kasım 1922’de aldığı tarihi bir kararla saltanatı hilafetten ayırarak 623 yıllık Osmanlı saltanatına resmen son verdi. Bu kararın ardından hayatını tehlikede gören Vahdeddin, 17 Kasım 1922 sabahı İngilizlere sığınarak HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısıyla İstanbul’u terk etti. Önce Malta’ya, ardından Hicaz Kralı Hüseyin’in davetiyle Mekke’ye gitti. Son yıllarını ise İtalya’nın San Remo kentinde geçirdi ve 1926’da burada vefat etti.

 

2.2. Son Halife Abdülmecid Efendi: Sembolik Bir Makamın Sonu

 

Saltanatın kaldırılmasından sonra TBMM, halifelik makamını siyasi bir güç olmaktan çıkarıp sadece sembolik bir dini liderlik olarak devam ettirme kararı aldı. Bu doğrultuda, Vahdeddin’in ardından veliaht olan ve Milli Mücadele’ye daha sıcak bakan Abdülmecid Efendi, 18 Kasım 1922’de TBMM tarafından “halife” seçildi. Abdülmecid Efendi, padişahlık yetkileri olmayan, sadece “Müslümanların Halifesi” (Halîfe-i Müslimîn) unvanını taşıyan bir isimdi. Kendisi aynı zamanda Batılı tarzda bir aydın olup, resim ve müzik gibi sanat dallarıyla yakından ilgilenen yetenekli bir sanatçıydı.

Ancak yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısıyla bağdaşmayan bu ikili durum uzun sürmedi. TBMM, 3 Mart 1924’te çıkardığı devrim niteliğindeki bir kanunla halifeliği tamamen kaldırdı. Aynı kanunla, Abdülmecid Efendi de dahil olmak üzere tüm Osmanlı hanedanı üyeleri yurt dışına sürgün edildi. Böylece, Yavuz Sultan Selim ile Osmanlı’ya geçen ve yaklaşık dört asır süren halifelik makamı da tarihe karışmış oldu.

 

Sonuç: Bir İmparatorluğun Ardından

 

Osmanlı hanedanının 623 yıllık serüveni, Söğüt’teki küçük bir beylikten Viyana önlerine uzanan bir cihan imparatorluğuna ve nihayetinde küllerinden doğan modern Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilen olağanüstü bir dönüşüm hikayesidir. Bu uzun tarihin her bir sayfasında, bir padişahın imzası, kararı ve mirası bulunur. Onlar, yalnızca tahtta oturan hükümdarlar değil, aynı zamanda devletin kaderini belirleyen büyük komutanlar, radikal reformcular, sanatın ve mimarinin koruyucuları ve kimi zaman da Kafes’in karanlığında kaybolan trajik figürlerdi. Her birinin hikayesi, bir imparatorluğun yükselişinin, görkeminin ve nihayetinde çöküşünün bir parçasını oluşturur. Bu zengin ve karmaşık miras, bugün hala tarihçileri, sanatçıları ve meraklıları büyülemeye devam etmektedir.

Peki, sizin için Osmanlı tarihinde en etkileyici padişah veya olay hangisidir? Düşüncelerinizi yorumlarda bizimle paylaşın!

Alıntılanan çalışmalar

  1. Osmanlı Devleti’de Uygulanan Kafes Sisteminin Psikotarihsel …, erişim tarihi Ağustos 11, 2025, http://kurdarastirmalari.com/yazi-detay-oku-34
  2. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi Mercidabık (1516 … – İzzettin Çopur, erişim tarihi Ağustos 11, 2025, https://izzettincopur.com/makaleler/yavuz_misir_mercidabik.php
  3. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ (1520 – 1566) 1. Yavuz …, erişim tarihi Ağustos 11, 2025, https://bartinlisesi.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/74/01/964341/dosyalar/2018_03/03181758_KanuniSultanSuleymanDonemi.pdf
  4. ÜNİTE, erişim tarihi Ağustos 11, 2025, https://m.ataaof.edu.tr/pdf.aspx?du=PG/Qg4OSp0Itx%20G1GZ5nKA==
  5. SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ İSLAM BİRLİĞİ … – DergiPark, erişim tarihi Ağustos 11, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/4646659