|

Küllük Kahvesi

Küllük Kahvesi ve çevresi, bir zamanlar şehrin kültürel hayatında önemli bir yere sahipken, şimdi sadece anılar ve tarih sayfalarında yaşamaktadır. Küllük Kahvesi, İstanbul’un geçmişteki kültürel ve entelektüel zenginliğine olan özlemi ve günümüzde yaşanan değişimlerin getirdiği hüznün bir aynasıdır.

Küllük Kahvesi, 1950’lerde İstanbul’un entelektüel ve kültürel hayatının önemli bir merkezi olarak biliniyordu. Şair Mehmet Sıtkı Akozan’ın bahsettiği gibi, bu yer avare bülbüllerin değil, yanık korlar gibi yanan şairlerin, yazarların ve entelektüellerin buluşma noktasıydı. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda İstanbul’un en ünlü ve önemli sosyal buluşma noktalarından biri olarak anılmaktadır. Bu dönemde, özellikle aydınlar, sanatçılar ve üniversite öğrencileri arasında popüler bir mekan olan Küllük, çeşitli fikir akımlarının, siyasi görüşlerin ve sanatsal tartışmaların merkezi haline gelmiştir.

Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Tarık Buğra, Fuat Köprülü, Ahmet Muhip Dıranas, Neyzen Tevfik, İlhan Berk, Reşat Nuri Güntekin ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi dönemin önde gelen isimleri, Küllük Kahvesi’nde vakit geçiriyor, sohbet ediyor, fikir alışverişinde bulunuyorlardı. 30’lar, 40’lar ve erken 50’lerde İstanbul’un umur görmüş döneminde, Beyazıt Camii’nin yanında konumlanmış bu kahvehane, entelektüellerin toplanıp pastra, prafa, briç oynadığı ve sohbet ettiği bir akademi gibiydi.

Abidin Dino’nun anlattığına göre, Küllük’te yaşananlar, dönemin toplumsal ve kültürel dinamiklerini yansıtan bir tablo sunmaktadır. Burada ‘sol’ ve ‘sağ’ olarak ayrılan gruplar, kendi görüşlerine göre pozisyon almakta ve bu durum, kahvenin iç sosyal yapısını belirlemektedir. Solcu gruplar, daha delişmen, neşeli ve kızlarla eşitlik içinde tartışmayı seven kişiler olarak tanımlanırken, sağcı çevreler asık suratlı ve kasılmış olarak betimlenmektedir. Sanatçılar da bu çevreye katılmakta ve kendi katkılarını sunmaktadırlar.

Küllük, Beyazıt Camisi’nin Aksaray yönüne bakan tarafında yer almakta ve mevsimlere göre farklı sosyal dinamikler sergilemektedir. Kışın daha sakin bir yapıda olan kahve, baharla birlikte dışarıya yayılarak canlanmaktadır.

Küllük’ün adının kökeni ise kesin olarak bilinmemektedir. Farklı kaynaklarda farklı açıklamalar mevcuttur; bazıları kahvenin adının “Güllük” olduğunu ileri sürerken, diğerleri ise Beyazıt Camii İmaretevi’nin küllerinin döküldüğü biryerden adını aldığını öne sürer. Küllük adının zaman içinde nasıl evrildiği ve neden bu ismi aldığı tam olarak bilinmese de, kahvenin farklı adlandırmaları ve tarihi bağlamı, onun İstanbul’un kültürel yaşamında önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.

Küllük, aynı zamanda edebi ve sanatsal faaliyetlerin merkezi olmuş, çeşitli dergiler ve edebi eserler burada şekillenmiştir. Özellikle sol eğilimli edebiyatçılar tarafından çıkarılan “Küllük Dergisi“, kısa süreliğine yayın hayatına devam etmiş, ancak siyasi sebeplerle kapatılmıştır. Derginin kapatılmasının kesin bir nedeni olmamakla birlikte, dönemin politik iklimi göz önünde bulundurulduğunda, sol eğilimli yayınların baskı altında olduğu düşünülebilir.

Kahvehanenin karşısında bulunan Emin Efendi Lokantası da o dönemde Suriçi İstanbul’unun en namlı lokantalarından biri olarak biliniyordu. Küllük, uzun yıllar boyunca İstanbul Üniversitesi’nin bir tür tamamlayıcısı olarak görülmüş. Ancak 1950’lerin ortalarından sonra yıkılarak yerini Çınaraltı’na bırakmış.

Anlatıldığına göre, zamanla bu mekânların yerlerinde yeller esmeye başlamış. Beyazıt Meydanı, bir inşaat deposuna dönüşmüş, orada önceki dönemlerde yaşanan canlılık ve kültürel zenginlik azalmıştır. Etraftaki seyyar satıcılar, Sahaflar Çarşısı ve Süleymaniye’den Çemberlitaş’a uzanan yürüyüşlerin keyfi de zamanla azalmış. Anlatılanlara göre, İstanbul’un Asitane olarak bilinen kent kimliği giderek solmuş ve bu durum, şehri yakından tanıyanların İstanbul’a olan sevgisini ve arzusunu etkilemiş.

Ne var ki, 1950’lerin ortalarından itibaren Küllük Kahvesi’nin eski havasını yitirdiği ve zamanla unutulmaya yüz tuttuğu görülüyor. Fikret Adil’in yazdıkları, Küllük’ün sosyal ve kültürel öneminin yanı sıra, dönemin şehir planlaması ve mimari değişikliklerinin de etkisiyle kaybolan bir mekanın hikayesini anlatıyor.

Küllük Kahvesi, İstanbul’un kültürel ve edebi tarihinde önemli bir yer tutan, farklı düşünce akımlarının buluştuğu, tartışmaların yaşandığı ve bir dönemin ruhunu yansıtan bir mekan olarak tarihe geçmiştir. Günümüzde sadece anılar ve yazılı kaynaklarda yaşayan bu mekan, İstanbul’un sosyal ve kültürel tarihinde önemli bir rol oynamıştır ve bu mekan hakkında yapılan anlatımlar, şehrin geçmişteki kültürel zenginliğine ışık tutmaktadır. Küllük Kahvesi, zaman içinde değişen şehir dinamikleri ve sosyal yapılarla birlikte kaybolmuş olsa da, İstanbul’un tarihi dokusunun bir parçası olarak hafızalarda yerini korumaktadır.

 

Bu liste, tarihi Küllük Kahvesi’nin ünlü müdavimlerini içermektedir. Küllük Kahvesi, Türkiye’nin kültürel ve edebi yaşamında önemli bir yere sahip olan, pek çok yazar, şair ve entelektüelin buluşma noktası olmuştur.

  • Hilmi Ziya Ülken
  • Peyami Safa
  • Reşat Nuri Güntekin
  • Mehmed Fuad Köprülü
  • Şemseddin Günaltay
  • Yahya Kemal
  • Nurullah Ataç
  • Neyzen Tevfik
  • Muhsin Ertuğrul
  • Necip Fazıl Kısakürek
  • Yusuf Ziya Ortaç
  • Burhan Toprak
  • Abdülbaki Gölpınarlı
  • Burhan Felek
  • Nâzım Hikmet
  • Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû)
  • Behçet Kemal
  • Ekrem Reşit Rey
  • Çallı İbrahim
  • Orhan Veli
  • Abidin Dino
  • Bedri Rahmi Eyüboğlu
  • Sait Faik Abasıyanık
  • Faruk Nafiz Çamlıbel
  • Rıfat Ilgaz
  • Özdemir Asaf
  • Cahit Sıtkı Tarancı