Bisikletle bisiklet cennetinde

2015 yazına her fırsatta sağa sola kaçma imkânı veren, ‘katlanabilir karavan’la başlayıp, Paris’te termometrenin 40’ı gösterdiği temmuz başında serin bir yer arayıp Hollanda’ya sığındım. Karavan tatillerine alışık Hollanda’nın birbirinden güzel iki kampında da bisikletle tura çıktım. Kâh üzerinde şirin köprülerin kurulu olduğu dereleri ve kenarındaki tatlı mimarili evleriyle köylerden, kâh Utrecht gibi orta ölçekli şehirlerden geçtim.


Aslı Ulusoy-Pannuti

Kafamda ‘herkesin kafasının dumanlı olduğu, aileyi bilmeyen bir ülke’ vardı ama orada geçirdiğim günlerde gördüklerim durumun hiç de öyle olmadığının kanıtıydı. Bir kere herkes çok sportifti. 80 yaşındaki insanlar dahi bisikletin üstündeydi. Sigara deseniz hiç görmedim diyebilirim. Bisiklete ilişkin şaşkınlığımsa, otobandan çıkıp da şehirlerarası yollara girmemle başladı.  Trafik ışıkları, otomobiller ve yayalar için ayrı, bisikletçiler için ayrı hazırlanmış. Yollar deseniz, otomobilden çok bisikletçiler için düzenlenmiş. Bazen bir çizgiyle, bazense bariyerle otomobillerinkinden ayrılan yolların verdiği güvenle herkes bisikletiyle kilometreleri deviriyor.

BEŞ YILDIZLI LÜKS KAMP

Akşamüstü vardığımız Hollanda’da, katlanabilir karavanı kurup da yerleştiğimiz ilk adresimiz, kıyı kasabası Vlissingen oldu. İyot kokulu ve rengârenk evlerin bulunduğu Vlissingen’de en ilgi çekici şey, sokak konserleri ve nefis dondurması. Üstelik oldukça hesaplı.


Naarden yolu

Ertesi gün soluğu başka bir adreste, Naarden’de aldık. Yakınlarındaki beş yıldızlı lüks kamp, gerek plajı, gerek çocukların yüzmesi için oluşturulmuş sıcacık göleti ve gerekse kanallarda kiralanan tekne limanıyla çok şık. Danışmaya giderek bir bisiklet yolu haritası alın kendinize. Bu haritada yakın çevrede bisikletle gidebilecek adresler detaylı bir şekilde yer alıyor. Bisiklete atladığınız gibi, bir yıldızı andıran şekliyle Naarden yoluna düşün. Yol boyunca göreceğiniz masalsı evler, o evler önündeki su kanalları, kanallardaki yüzlerce dev nilüfer ve asma köprülerle başınız dönecek. Burada, 70 yaşlarında bir Hollandalı bey bisikletiyle yanıma yanaşarak: “Buraları Hollandalıların da çok sevdiği, ülkenin belki de en güzel yerleri” dedi. Aklınızda bulunsun.

GÖLLER BÖLGESİ VE UTRECHT

Ertesi gün kampın da bulunduğu göller bölgesini pedallayabilirsiniz. Üzerindeki kuğular, martı sürüleri, yelkenliler ile muazzam görüntüler sunan göller çevresi, aşırı sıcağın etkisiyle minik sineklere boğulmuş olabilir. Bir bisikletçiyi en çok zorlayan şeylerden biri de bu sinekler. Gözünüzdeki güneş gözlüğüne rağmen, göllerden ayrılıp da ağaçlıklı alana girdiğinizde nispeten kurtulmuş sayılırsınız. Yolun kalanında tarlalar, o tarlalardaki besili Hollanda inekleri, değirmenler, açılır kapanır köprüler, minik plajlar göreceksiniz. Varış noktası ise Weesp şehri. Utrecht Nehri kenarındaki bu nefis şehir, kıyıda kurulu ve yalıları andıran birbirinden güzel evleri ve tabii ki şehir merkezindeki 200’den fazla tarihi yapısıyla görülesi bir yer.


Utrecht şehir merkezinde, bir parfümeri.

Sonraki günün adresi Utrecht! Utrecht yolu da diğer yollardakine benzer doğa manzaraları sunuyor. Yol üstünde farklı olarak en dikkat çekici şey ‘Dünyanın en büyük mozaik yumurtası’. Buradaki mozaik atölyesine girebilirsiniz. 300 küsur bin nüfusuyla bugüne kadar gördüğümüz en büyük Hollanda şehri Utrecht’te en çok dikkat çeken, şehir merkezinde, Taksim-Tünel yazılı nefis siyah-beyaz fotoğrafıyla bir parfümeri ve kırmızı-beyaz kumaşlara sarılmış ağaçlar. Belediyeye ait bedava kapalı bisiklet parklarının da bulunduğu bu güzel şehrin görkemli katedrali ise mutlaka görülmeli. Utrecht’te bisikletler açık parklarda kilitsiz bırakılıyor. Siz de öyle yapıp şehri adımlayarak gezebilirsiniz.

VE BÜYÜK ŞEHİR KARMAŞASI


Amsterdam’da bisikletlerin yoğunluğu nedeniyle ilerleyemez hale gelebilirsiniz. Böyle durumlarda en iyisi bisikleti yanınıza katıp ya uygun bir yere bırakarak bu güzel şehri yürüyerek gezmek. 

Buradan sonra zor bir adres var önünüzde: Amsterdam! Tüm büyük şehirler gibi daha gitmeden ürktüğüm Amsterdam’a vardığımda hislerimin beni yanıltmadığını hemen anladım. Burada gerek yayaların bisikleti dikkate almayan tutumu, gerekse bisikletlerin yoğunluğu nedeniyle ilerleyemez hale gelebilirsiniz. Böyle durumlarda en iyisi bisikleti yanınıza katıp bu güzel şehri yürüyerek gezmek.  Amsterdam’da, kimse bisikletini kilitsiz park etmiyor. Şehirde, rahatlık, incelik ve hoşgörü, yerini hıza ve telaşa bırakıyor.

Sözün kısası.. Ormanlık alanlarda ‘Ördek ve ailesi çıkabilir, dikkat’ dahil her türlü canlıyı önemseyen tabelalarıyla, dümdüz kilometrelerce uzanan bisiklet yollarıyla, sadece bisikletlilere ayrılan viyadük ve köprüleriyle ve otomobile, yayaya ve bisiklete ayrı ayrı yanan trafik ışıklarıyla Hollanda, bizim gibi bisiklet tutkunları için bir cennet adeta.