Bir Yalova var bende, benden içerü

Babamın işi için İstanbul’dan bir süreliğine taşındığımız  o şehir, kıpkızıl akşamüstüyle yer etmiş çocuk hafızamda. Halbuki koca apartmanda ne kadar kadın, genç kız, çoluk çocuk varsa toplanıp, cümbür cemaat yazın öğle güneşinde plaja gitmişliğimiz de vardı, evin balkonundan görünen kurbağalı derenin kışın buz tuttuğunu görmüşlüğüm de.

Ya bir hala, ya bir teyze, amca ya da dayı… Sürekli bir misafirimiz olurdu havalı bir yer olduğu için Yalova ve ben gelen bu misafirlerle arkadaşlık etmeye bayılırdım evin demlik demlik çay içilen balkonunda.  Akşamları dondurma yenip yürüyüş yapmak adettendi. Ama saat biraz geç oldu mu öyle içim geçerdi ki sabaha o faslı kaçırmış olarak uyanırdım çoğu zaman.

Yalova sadece ergenlik yaşlarındaki hala ve teyzelerim için değil, sanatçılar için de bir cazibe merkeziydi. Merkezden mendirekteki plaja kadar her ağacın, her duvarın üstü sahildeki açıkhava gazinolarına gelen ünlülerin afişleriyle dolardı. Evin hemen sol tarafındaki halk eğitim merkezinde değil saatler, günler geçirsem sıkılmıyordum. Folklor oynayan abi ve ablaların hepsi beni çok seviyor, getirip götürme işini bile anneme bırakmıyor, evden ikisi alıp sonra dönüşte bir başka ikili bırakıyordu. Bu sonsuz sevgiye karşılık olarak ben de aralarından dudak dudağa öpüştüğünü bildiklerimi annem dahil kimseye söylemiyordum.

İşte böyle de çılgın, böyle de inanılmaz, böyle de harikalarla dolu ve hiç uyumayan bir yerdi çocukluğumun Yalova’sı. İstanbul’a geri dönüp de yıllar sonra bir Bursa yolculuğu sırasında dümeni kırdığım yerle hiç mi hiç birbirini tutmuyordu. Halk eğitim binasını bulduğuma göre bizim ev hemen sağında olmalıydı, tam caminin karşısında… Bizim apartman yerinde yok. Bir zamanlar halalarımın, teyzelerimin küçücük şortlarla havluyu sırta attıkları gibi denize gittikleri o yerlerde şimdi yeni şehir muhafazakârlığının türlü tezahürleri var. Değil şort, hafif dekolteli bir hanımı bile parça pinçik edecek bir minibüs kültürü hâkim ortalığa. Peki ya sahil yolundaki o gazinolar? Başlarına ne geldiğini, yerlerine ne dikildiğini görmeye gönlüm elvermedi, gidemedim. Ve bir daha hiç geçmemek üzere Yalova’dan ayrıldım. Bari en azından benim kafamda çocukluğumun kızıl şehri olarak yaşasın.