Zosia Teyzenin Anısına

Zosia Teyzenin Anısına

“Biz garip bir durumdayız. Eski atalarımızın ülkesi Vistül kıyılarında, ama bizim yakın zamanlardaki büyüklerimizin vatanı Boğaz’daki Adampol’dur. Belki yanlış söyledim. Bizim vatanımız Polonya, Adampol ise Polonya gelenekleriyle Türk topraklarında bulunan Polonya’dır”

Zofia Ryzy 1984

Benim teyzem Zofia Ryzy yalnızca aile içindekilere değil, ama aynı zamanda tüm Adampollulara ve buraya, İstanbul yakınındaki bu toprak parçasına gelen her yurttaşımıza da yakındı. Ölümünün üzerinden neredeyse altı yıl geçtiği halde, evini çevreleyen bahçeden sayısız misafirin konuşmalarının duyulduğu yılların anısı hala taptaze. Evi, kilise gibi Polonya geleneğinin ve aynı zamanda Zosia Teyze’nin anısının sembolü gelmesine rağmen, şimdi, yeşil ağaç ve çalılarla çevrili, boş duruyor. Vilna yöresinden gelen ve arması Godziemba olan asil bir ailenin ferdi büyükbabam Wincenty Ryzy tarafından 1881-1883 yıllarında inşa edilmişti. Dedem, Vilna Üniversitesi Tıp Fakültesinde okurken, yürüttüğü milliyetçilik faaliyetleri yüzünden 1863 yılında çarlık yönetimi tarafından Sibirya’ya sürülmüş. Oradan, bu tarihlerde koloninin müdürlüğü görevini yapan doktor dayısı Drozdowski tarafından Adampol’e getirilmiş. Stanislav Drozdowski, Sultan Abdülmecid‘in sayarında değer verilen bir doktor ve etkili bir kişi idi. Böylesine yüksek bir mevki elde etmesinin nedenleri arasında Sultanın annesini ağır bir hastalıktan kurtarıp iyileştirmesi ve varlığını bugüne kadar sürdüren Fransız Hastanesini kurması vardır. Büyükannem Zofianın anlatıklarına göre, O‘nun cenaze töreni sırasında, sayısız hizmetleri karşılığında verilmiş üç altın nişan kadife bir yastık üzerinde tabutunun arkasında taşınmış. Dedeme oldukça yüklü bir miras bırakmış, bunun içerisinde Adampol’da bulunan toprakta vardı.

Dedemin evinin köydeki en gösterişli ev olduğunu ve uzun yıllar boyunca gençlerin buluştuğu bir kültür merkezi işlevi gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Kil-saman karışımı bir harçla birleştirilen büyük taş parçalarından yapılmıştı. Bu taşlar, kalın kirişlerden oluşturulmuş tahta iskeletin arasını dolduruyordu. Bu şekilde örülüp her iki tarafından kil harçla sıvanan duvarlar çok kalın oluyor ve kış soğuğundan da oldukça iyi koruyorlar. Mertekleri dayanaklı kestane ağacından yapılmış olan iki yana eğimli çatısı, bir zamanlar belki saman ya da kiremit kaplıydı. Ancak herkes evi, 20. yüzyıl başlarında bu amaç için giderek daha çok kullanılan oluklu sac ile örtülmüş olarak hatırlıyor. Evin içerisine küçük bir taraçadan geçerek, oradan da salon denilen en büyük odaya giriliyor. Çocukluk yıllarımda salonun bir parçası bölünmüş ve koridor olarak kullanılmıştı. Salondan aynı zamanda mutfak olarak da faydalanılıyor, ailenin bütün kuşaklarının günlük yaşamlarını geçirdikleri bir yer ödevi görüyordu. Binanın ön cephesindeki ikinci büyük odaya kütüphane deniyordu. Bu ad, aile kitaplığının köyde en büyük olduğu, Polonya okulunun ateşli savunucusu dedemin Polonya Dili’nde kitapları topladığı dönemlerden kalmıştı. Binanın arka duvarı boyunca yerleşmiş diğer iki odanın da bugüne kadar hatırladığımız adları vardı. Ufak olan odanın adı “loş, kütüphanenin arkasında kalan diğerinin ise “büyük” idi.

Dedem Wincenty, o zamanlar için büyük ve geniş bu eve 1883 Kasımının sonlarında karısı Zofia’yı gelin getirdi. Zofia, Kasım Ayaklanması sonrasında, 19. yüzyılın 50’li yıllarında Türkiye’ye göçmen olarak gelmiş Ignacy ve Elzbieta tarafından kurulmuş, Adampol’un tanınmış ailesi Kepkalar‘dandı. Burada, 1884 yılından başlayarak sırayla çocukları dünyaya geldi: Stanislav (1884), Kazimierz (1886), Jozef (1887), benim babam Czeslaw (1889), Eugenia (1893), Helena (1900) ve Zofia (1903). Aile büyüdükçe ev giderek dar gelmeye başladı ve herhalde bu nedenle 20. yüzyılın ilk yıllarında dedem, eve ek olarak iki oda, içerisinde bugüne kadar korunmuş ekmek fırını bulunan (aynı zamanda mantar kurutmak için de kullanılırdı) büyük bir mutfak ve bir kiler daha yaptı. Yeni bölüm evin kalkan duvarına eklendi ve eski kısımla, iki koridoru birbirinden ayıran geniş bir kapı aracılığıyla birleştirildi. Bu koridorlardan birinde, ek olarak iki oda daha bulunan çatı arasına çıkan dik merdivenler bulunuyordu.

Eve şimdi bakıldığında, yeni bölümün tümüyle farklı bir yöntemle yapıldığı anlaşılır. Duvarlara taştan değil, kestane ağacından kirişlerle yapılmış çerçevelerden inşa edilmişti. Bu çerçevelerin arası dallarla sıkça örülüp her iki tarafından kil harçla sıvanmıştı. 20. yüzyıl başlarında köyde yapılan evlerin çoğu da bu yöntemle yapılmıştı. Taş duvarlı binalar günümüze kadar gelemedi, dedemin evinin yüz on senelik eski kısmı bu türün tek örneğidir.

Bu evin tarihi ile benim ailemin tarihi birbirinden ayrılamaz. Çünkü yeni nesiller bu evde yetişti, amcalarım ve babam hanımlarını buraya getirdiler. Ben de, kardeşlerim gibi çocukluğumun yedi yılını orada (babamın 1930 yılında çok yakında kendi evini yapmasına rağmen), büyükannem ve teyzelerim Zosia ve Helena’nın yanında geçirdim. Zaman geçtikçe sakinleri sırayla yuvayı terk etmeye başladılar. 1912 yılında ilk olarak en büyük amcam Stanislav nikahından hemen sonra, arkasından 1918 yılında Eugenia Teyze evlenip ve 1922 yılında Kazimierz Amca evden ayrıldılar. Beş yıl sonra dedem öldü, bu yüzden geride kalan evlenmemiş teyzelerim ve büyükannemin bakımı ile babam ve Jozef amcam ilgilendiler.1932 yılından itibaren yalnızca iki Zofia: Büyükannem ve teyzem oturuyordu, buna rağmen ev, köyün en eski pansiyonlarından bir olarak canlılığını sürdürüyordu. Günümüze kadar kalmış – en eskisi 1916 yılına ait çok sayıda hatıra defterinde bulunan birçok dildeki notlar bunun kanıtıdır. Efsanevi Polonya misafirperverliği, köyümüzü ziyaret eden turistlerce bugüne kadar övülmektedir. Hepimiz, artık üçüncü nesil, dedelerimizin kararlılıkla sürdürdüğü Polonyalılık ve vatanseverlik geleneğiyle yetiştik. Ama aramızdan pek azı bu ülküye tüm yaşamını adayabilmişti. Unutulmaz Zosia Teyze, kuşkusuz bunu yapmıştır.

Uzun yaşamı boyunca, köyün karakterindeki Polonya unsurlarını amansızca yok olmayagötüren değişimlerin şahidi oldu. Köyün bir Polonya köyü olması için verdiği ödünsüz savaşından dolayı Adampolluların Polonya’da en çok tanınan kişisi oldu. Her fırsatta atalarının vatanını ziyaret ederdi. Polonya’ya ilk kez 1929 yılında, Poznan’daki sanayi sergisine katılan Adampollular grubu ile geldi, beş yıl sonra ise Yurtdışında Oturan Polonyalılar Kongresi’ne katıldı. Bu ziyaretten, aile albümlerinde, köyün sakinlerini resmi geçitte gösteren birkaç sararmış fotoğraf kaldı. Zosia Teyze, Polonya’ya diğer yolculuklarını çok yıllar sonra, yaşamının sonlarında yaptı. Akrabalarını, tanıdıklarını ziyaret ederek, tarihi yerleri gezerek ve önemli kültür olaylarına katılarak tüm ülkede yolculuk etti. Konuşmalarında, Polonya‘dan olan her şey, özellikle tarih, yurttaşların dini yaşantısı ve savaş sonrası Polonyasındaki gelişmeler ile ilgilendiğini defalarca belirtmişti. Unutamadığı bir anısı, Jasna Góra’yı ziyareti ve Kardinal Stefan Wyszynski tarafından kabulüydü. Kardinal daha sonra, bayramlar nedeniyle tüm Adampollular için kendisine defalarca tebrikler göndermişti.

70‘li yıllar, Polonyanın sınırlarının açıldığı ve çok sayıda Polonyalının yalnızca bütün Avrupa ülkelerine değil, başka kıtalara da yolculuk ettiği bir dönemdi. O yıllarda giderek daha çok Polonyalı tatil döneminde Adampol’e gelmeye başladı. Yerel yöneticilerin komünist bir ülkeden gelen turistleri, Türkiyede savaştıkları bir ideolojinin propagandasını yapan malzeme getirecekleri korkusuyla, sıkı gözetimde tutmalarına rağmen Zosia Teyze buna bakmadan her Polonyalıyı kabul ediyordu. Gelenlerin çoğu, evde boş yatak bulunmaması yüzünden bahçeye çadır kuruyor, bazıları ise arabalarda uyuyordu. Teyzem o yıllarda, çok emek isteyen pansiyonunu gücü yetmediği için artık yönetemiyordu. Maddi durumu pek iyi değildi, buna rağmen ayırım yapmadan tüm Polonyalıları – kimi zaman uzun kalışlar için bile para alınmayacak – özel konuklar olarak kabul ediyordu. Zosia Teyze’ye, Polonya‘da her şehirde, her evde misafir edilmesini sağlayan yakın tanışıklık ve dostluklar bu şekilde doğdu. Bu sayede, ülke dışında oturan Polonyalılarla bağlantı sağlamakla görevli memurlar ve gazeteciler arasında çok tanınan bir kişi oldu. “Polonia” derneğinin temsilcileri uzun yıllar boyunca kendisiyle yazıştılar. O’nun yardımları ile Adampol gençlerini aktifleştirmeye gayret ettiler. 1975 yılında, yapmış olduğu çalışmaları takdiren Polonya Cumhuriyeti Devlet Şurası kendisine Gümüş Liyakat Nişanı verdi. 1981 yılında ise yurtdışında oturan Polonyalılar ile anayurt arasındaki yurtseverlik bağlarını kuvvetlendirmede göstermiş olduğu olağanüstü başarılar nedeniyle özel bir diploma almıştı.

Zosia Teyze‘nin yaşamının son yılları sağlık durumunun giderek kötüleştiği bir dönemdi. Her gün devamlı bakıma muhtaçtı. Ayrıca koloninin çiftçilik geleneklerine sadık kalarak son günlerine kadar yetiştirmiş olduğu sayısız hayvana bakmak da gerekiyordu. Zosia Teyze’nin bu zor günlerinde kardeşim, Antoni Dochoda ve onun kardeşi Anna Wilkoszewna ile birlikte yardımcı olmaya gayret ettim. Herhalde bu yüzden bizi mirasçıları yaptı. 15 Ağustos 1986 tarihinde doğduğu evde öldü ve Adampol Mezarlığında anne ve babasının yanına gömüldü. Sanıyorum, mezar taşındaki mütevazi yazıt sonraki nesillere, gurbette Polonya davasına böylesine emeği geçmiş bu insanı hatırlatacaktır:

Zofia Ryzy (1903-1986)

Wincenty kızı. Tüm hayatı boyunca atalarının geleneklerine bağlı insan, Adampolun savunucusu ve dayanağı. Bizim sevgili Zosia Teyzemiz. Polonya Halk Cumhuriyeti Liyakat Nişanı Sahibi.

Zosia Teyze aramızdan ayrıldıktan sonra boş kalan evi gittikçe daha az turist tarafından ziyaret edilmeye başlandığında, on sene önce tasarladığımız, “köyümüzün tarihi ile ilgili hatıraları emniyet altına almak” düşüncemiz yeniden gündeme geldi. Yalnızca daha önce düşündüğümüz gibi bunu kilisenin bir bölümünde değil, Ryzyların evinde gerçekleştirmeyi planladık. 1990 yılında Adampol’u ziyaret eden o dönemin Polonya Kültür ve Sanat Bakanı Izabella Cywinska tarafından içten desteklenen bu düşünceyi, Beykoz İlçesi yöneticileri evi ve eve ait araziyi idareleri altına almaya çalıştıkları halde, kardeşim Feliks ve Antoni Dochoda ile birlikte gerçekleştirmeye çalıştım. Maddi imkanlarımız bu işin üstesinden gelmeye yeterli olmayınca, Daniel Ochocki’nin yardımından yararlandık. Yalnızca toplumsal amaçlar için kullanılabilecek Zosia Teyze Evi’nin varisleri kızım Agnieszka ve Antoni Dochoda’nın oğlu Jan’dır. Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu Ryszard Korczewski ve Adampol Vakfı’nın yardımları sayesinde, Varşovadaki Devlet Etnografya Müzesi etnograflarınca yönetilen bir uzmanlar grubu, 1992 yılı baharında, Adampol tarihinin 150 yıllık şahidi olan bu müzeyi hazırladı.

Adampol‘un uzun yıllar muhtarlığını yapan Leslaf Rizi (Leslaw Ryzy)

Lehçe’den çeviri:

Antoni Sarkady