Polonya Mimarisi

Yüksek evler, geniş ufuklar

Yirminci yüzyılın Polonya mimarisinin tarihçesi, 1939 yılı öncesinde Avrupa mimarisindeki trendlerden çok fazla uzak değildir. Esas ayrılık İkinci Dünya Savaşı sonunda, ülkenin yeniden inşaa edilmesi gerekirken ve aynı zamanda Sovyetlerin etki alanına girmesi ile başlamıştır. Polonya mimarisinde yeni devrim ise ancak 1989 yılındaki demokratik değişimler sonrasında yaşanabildi.

” Sosyalist gerçekçilik ” / Socrealizm / ve prefabrik

Yirminci yüzyılın kırklı ve ellili yıllarının dönüm noktasında Sovyet Bloku ülkelerinin mimarisini diğerlerinden ayırt eden özelliği, tüm sanat dallarında zorunlu olarak geçerli olduğu gibi Sosyalist gerçekçilik idi. Sosyalist gerçekçilik, sanatçılara ” ulusal formları ” ve ” sosyalist içeriği ” teşhir etmeyi emrediyordu. Bu ” sosyalist içeriği ” denilen şey mimaride ne olacaktı ise, bunu kimse bilmezdi. Bütün bunlara rağmen ” sosyalist gerçekçilik ” ( Polonya’da sadece bir kaç sene ” uygulandı ” ) ardından, bazen otuzlu yılların Polonya mimarisinin form arayışının devamı olan bir çok değerli mimari eser bıraktı. En anıtsal prensipler, teorisyenler tarafından çok beğenilen klasik geleneklerden alınmıştır. Bundan dolayı sıra sütunlar ve aks çizgileri mevuttur. Bu dönemde aynı zamanda XVII. yüzyılın mimarisinin ve savaşlar arası modernizmin örneklerine de uzanılıyordu. Polonya’nın sosyalist gerçekçilik döneminin örnek yapıtı – ancak aynı zamanda bu dönemin tipik bir uygulaması olmayan – başkent Varşova’nın merkezinde inşaa edilen gökdelen, Kültür ve Bilim Sarayı’dır ( Palac Kultury i Nauki). Sarayın üst kısmında bulunan ve Polonya Rönesans dönemine özgü taç detaylarının uygulanmasına rağmen, Stalin’in emriyle Moskova’da inşaa edilen gökdelenlere tıpa tıp benzemektedir. Zaten bu projenin tasarımcısı Sovyetler Birliği’nin mimarı Lew Rudniew’dir. Bu dönemde Polonyalı mimarların çoğu, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan tarihi binaların rekonstrüksiyonlarıyla meşguldu. Varşova, Gdansk veya Wroclaw’ın tarihi binalarının rekonstrüksiyon çalışmaları, o zamanlar dünya çapında yenilikçiliğin başarısı sayılıyordu.

Stalinist dönemde uygulamaya konulan ” bireye tapma ” ‘nın Polonya’da kınandığı 1956 yılında, sosyalist gerçekçilik tamamen unutulmuştur. Polonya sanatında, aynen Batı’daki gibi arayışlara dönüldü. Yirminci yüzyılın ellinci ve altmışıncı yıllarının Polonya’sında mimari projeler yenilikçiliğiyle şaşırtıyordu. Maalesef, mimarisinin daha da gelişmesine, kullanılabilecek malzemelerin çok düşük kalitesi ve sosyalist ekonominin tabiyatı engel olmuştur. Batı’dan alınan borçlarla yetmişli yıllarda gerçekleştirilen projelerin boyutları ise büyüleyicidir. Ancak o zamanki hız her zaman yüksek kalite ile birlikte gelmiyordu.

İşte o zaman şehir kenarlarında, banliyo semtlerinde işçiliği kötü, bakımı yetersiz olan devasa prefabrik siteler ortaya çıkmaya başlamıştı. Seksenli yıllar ise, ekonomik krizi ve inşaat sektöründe durgunluğu getirmişti, ancak diğer tarafta bu dönem, modernizmin hem teorisinin hem de uygulamalarının eleştirilerini baz alan, Polonya mimarisinde hem teorik, hem de entellektüel bir dönemecin hazırlığı idi.

Dönemeç

Polonya’da radikal siyasi ve ekonomik gelişmeleri getiren 1989 yılı Polonya mimarisi için çok büyük gelişmeler için şans kapılarını aralamıştı. Polonya mimarisinin son on yılında en az üç ayrı etap görebiliriz.

İlk etapta henüz ilkel teknolojileri kullanarak bir kaç yıl öncesindeki zayıf projeleri gerçekleştiriliyordu. Bunlara paralel olarak ilk ” ithal ” binalar inşa edilmeye başlandı – Batı’nın ikinci ve üçüncü sınıf ( hiç te tesadüfen değil ” paraşütçü ” olarak adlandırılan ) mimarlarının eserleri. Bu dönemde cephe olarak cam kafesli perdesel duvar en revaçta olanıydı, ve sanki bu perdelerle formal çözümlerin fakirliği örtülmeye çalışılıyordu. O zaman kamu hizmet binaları hemen hemen hiç yapılamıyordu, ticari amaçlı mimaride ise bütçelerden tasarruf ve hızlı kar amaçları kaliteye tercih ediliyordu.

İkinci etapta daha çok kendi gösterişli idare binalarının inşaatlarına başlayan firmalar ortaya çıkmaya başladı. Onların itibar ve onur meselesi sözkonusu olunca, daha yetenekli mimarların çalıştırılması ve en iyi projelerin yarışma neticesinde seçilmesi meyvelerini vermeye başladı. Aynı zamanda genç, aktif ve rekabet koşullarında çalışmak için iyi yetiştirilen mimarları istihdam eden mimarlık büroları piyasada varlığını götermeye başladı.

Üçüncü etapta, doksanlı yılların sonuna doğru büyük yap – satçı firmalar da faaliyete geçti ve onlar için, ticari başarı kadar hem müşterilerin ilgisini çeken yerleşim alanı, hem de sunulan mimari çözümlerinin uygun kalitesi önem taşıyordu. Bu firmalar dünyaca tanınmış mimarlara da sıkça projelerini yaptırıyordu. Örnek olarak Varşova’daki Saski Meydanı’nda / Plac Saski / ‘de gerçekleştirilen ” Opera ” isimli binanın projesi büyük uluslararası bir yap – satçı firma Sir Norman Foster’den ısmarlanmıştı. Varşova’daki Praga Limanı / Port Praski / ‘nın proje çalışmalarına ise İspanyol mimar Ricardo Bofill katılmıştır. Chicago’lu meşhur ” Pedersen, Kohn & Fox ” firmasının uzmanları ise Varşova Finans Merkezi / Warszawskie Centrum Finansowe / binasının projelendirme grubuna katılmışlardı. Bu bina, herhalde Polonya’da en iyi şekilde projelendirilen gökdelendir.

Son on yıllık dönem bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Polonya’daki en güçlü mimari çevreler arasında açık farklılıklar oluşturulmuştur. Tüm ülkeye ışık tutan, kozmopolitan Varşova (çok düzensiz bir şehir planlamacılığın örneği) ‘nın dışında en çok enteresan olanları Krakow, Yüksek Silesia / Gorny Slask / ve Wroclaw mimari çevreleridir. Tarihi Krakow’da önde gelen mimarlar grubu modern mimarinin köklerinden çağrıştırmalar yapmaktadır ( DDJM, Romuald Loegler, Wojciech Obtulowicz ). Yüksek Silesia / Gorny Slask / ‘nin mimarisi ise sanki bölgenin sanayi görünümünden etkileniyordur, bunun ifadesi olarak yıkıcılık, cesur çelik formlarında ve nostalji yüklü tuğla yüzeylerinde saklıdır ( Andrzej Duda, Henryk Zubel, Malgorzata Pilinkiewicz, Tomasz Studniarek ). Diğer kutupta ise Wroclaw’ın mimarisi yer almaktadır ( Wojciech Jarzabek, Edward Lach, Stefan Müller ). Buradaki ilham kaynağı, modernist şehrin muhteşem geçmişinden ziyade daha çok post-modernizmin uzak yankıları, hedonizme doğru eğilim ve şok eden renk kompozisyonlarıdır.

Kamu Hizmet Binaları

Polonya’daki son on yıllık dönemin en ilginç ve en iyi mimari yaratıcılığının uygulama örneği olarak Varşova Üniversitesi Kütüphanesi / Biblioteka Uniwersytetu Warszawskiego / ‘ni oluşturan binalarının kompleksi gösterilmektedir. 1993 yılındaki proje yarışmasını, Marek Budzynski ve Zbigniew Badowski isimli mimarların önderliğindeki grup kazanmıştı. Alçak olmasına rağmen olağanüstü yüksek hacimli betonarme mimarisi, damda kurulan botanik bahçesinin yeşilliği ile içiçe geçer. Bina, geçen yüzyılın sanat ibadethaneleri gibi, karmaşık ikonografik içeriklerle doludur. İç mekan – çok katlı olmasına rağmen – aslında hacim olarak sayısız kitaplık raflarıyla ( 2 milyon cilt kapasiteli ) ve çeşitli noktalarda serpiştirilen okuma köşeleri ile dolu yekpare, tek bir mekan olarak düşünüldü. Universite Kütüphane binası kompleksi ile Andrzej Kicinski’nin projelendirdiği iki adet idari bina bütünleşir. Küçücük eski fabrika binası, sanki sihirli değneğin dokunuşu ile minik bir idare binasına dönüştü, zemin seviyesinin altına indirilen avlusunda ise bahçe kurulmuştur. Bu bahçeyi, avlunun üzerinden atılan paslanmaz çelik ve ahşaptan yapılan köprüden seyredebilirsiniz. ” Gri Villa ” / Szara Willa / olarak adlandırılan Varşova Universitesi Vakfı / Fundacja Uniwersytetu Warszwskiego / ‘nin bir mini idare binası da eski bir binanın restorasyonu neticesi ile ortaya çıkmıştır. Binanın yeni kulesinin camdan yapılmış, şeffaf duvarlarından içeri bakıldığında çelik konstrüksiyon gözükür, binanın yan duvarları ve çatının büyük kısmında da cam kullanılmıştır. Bu binanın mimarisinde dikkat çeken taraflar ise; çok özenle çalışılan detaylar ve Polonya şartlarına göre son derece modern, yenilikçi teknolojilerin uygulanmasıdır.

Varşova Universitesi Kütüphanesi / Biblioteka Uniwersytetu Warszawskiego / modern donanımı açısından Silesya Kütüphanesi / Biblioteka Slaska / ‘nin en az o kadar gösterişli binasına benzer. Projenin altına Lurand Jarecki, Marek Gierlatka ve Stanislaw Kwasniewicz imzalarını atmışlardır. Yarışma neticesinde seçilen bu binanın mimari projesi, Polonya için dönüm noktası kabul edilen 1989 yılında yapılmıştır, ancak binanın mimari formları daha çok yetmişli yıllarda projelendirilmiş gibi gözükür. Dört duvarlı, uzun, endamlı kolonlara dayanan devasa bir deponun kütlesi, sekizgen şeklindeki, çimenle kaplı ” toprak tabyası ” ile çevrilmiş tabandan yükselir. Bunun içine okuma odaları, otoparklar, teknik hizmet alanları ve bürolar gizlenmiştir. Sanki topraktan çıkan bina, organik olarak yeşillikle bütünleşmesine rağmen, içi elektronik ve çok özel, eşi benzeri olmayan teknik çözümlerle donatılmıştır. Yine Varşova Universitesi Kütüphanesi’nin mimarisindeki gibi, binanın dış tarafındaki uygulamalarında sembolik konuların önemli bir anlamı mevcuttur.

Mimari açıdan, doksanlı yılların Polonya’sında inşa edilen en ilginç ve enteresan kamu hizmet binası, en meşhur Polonyalı film yönetmenlerinden Andrzej Wajda’nın fikri olan, Krakow’daki ” Manggha ” Japon Sanat ve Teknik Merkezi / Centrum Sztuki i Techniki Japonskiej / ‘dir (proje : Arata Isozaki & Associates Tokio ve Ingarden – Ewy & Jet Atelier Krakow ). Bu bina Wawel’in karşısında inşa edilmiştir. Projesini çizen mimarın amacı, binanın mimarisinin Japonya’yı çağrıştırması ve aynı zamanda iki kültürün temas noktası olmasıdır. Bina kütlesine Japon ahşap oymalarını andıran ve yakından geçen Vistula / Wisla / nehrinin kavisine uyan dalga şekli verilmiştir. Wawel tepesinden seyredildiğinde tedirgin, dalgalanan çatı heykelvari bir manazara oluşturur. Binanın olağanüstü geniş iç mekanları, geleneksel malzemelerin estetiği ile ileri teknoloji ve cesur konstrüksiyon çözümleri birbirine bağlar.

Varşova’daki Okecie Havaalanı’nın yeni terminali projesi ise Alman bir inşaat firmasına bağlı olan proje bürosunda yapılmış, sıradan bir mimarinin örneğidir. Krakow, Wroclaw ve Gdansk’ta yapılan havaalanı terminalleri ise – mimari proje yarışmaları sonucunda seçilerek – artık mimarlığın daha yüksek seviyelerini temsil etmektedirler. Onların arasında en sıradışı olanı Krakow – Balice’deki hava limanıdır (proje : Stanislaw Denko, Janusz Dulinski, Dariusz Gruszka, Piotr Wrobel).

Varşova’daki Borsa / Gielda / binası çok özenli ve zevkli bir mimarinin örneğidir (proje : Stanislaw Fiszer, Andrzej Choldzynski). Varşova’daki ilk binalardan biri olarak, bu yapının basit formunun yanında tam tersine kullanılan doğal malzemelerin çeşit zenginliği, mimari değerinin göstergesidir. Bu yapı ” açık ” bir binadır – iç mekanı hacimli olmalı ve hem müşteriler hem de yoldan geçenler içini görebilmeli, aynı zamanda XVIII. yüzyılda yapılan parka açılmalıdır. Modernist dönemin özelliği olan açıklığa ulaşılabilme bu örnekte mükemmel romantik güzelliğin arayışlarıyla birleşiyor.

Benzeri konular Poznan’lı mimar Jerzy Gurawski’nin sanatında da bulunabilir. Onun, mükemmel bir şekilde geleneksek ve modern mimarlığı harmanlayabilme yeteneği vardır. Bunun kanıtı olarak bu mimarın son çalışmaları gösterilebilir : Poznan Müzik Akademisi / Poznanska Akademia Muzyczna / ‘nin binası ( Avrupa’da başka bir örneği bulunmayan, eski, haşmetli, anıtsal devlet binalarından oluşan tarihi bir şato kompleksinin içine mükemmel bir şekilde yerleştirilen ), ve XVIII. yüzyıldan kalma Leszno’daki tarihi belediye binasının / Ratusz / iç mekanlarının etkileyici bir şekilde yeniden yapılandırılması.

Yüzyılın son on senelik döneminde birçok yeni yerel yönetim binası / Ratusz / inşa edildi. Bu hareketlenme bir taraftan toplumsal hayatın demokratikleşmesinin, diğer taraftan ise Polonya’daki yerel yönetimlerin önem kazanmasının göstergesidir. Ancak bu belediye binalarının mimarisinin seviyesi çok farklılık göstermektedir. Mimari açıdan en değerli projelerin arasında Varşova – Bialoleka kazasının belediye binası bulunur ( proje : Grzegorz Stiasny, Jakub Waclawek ve çalışma arkadaşları ). Ancak ilk bakıldığında bu zevk verici görünümlü binanın dış mimarisi, sanki hem 1929 – 1930 yılları arasında Willem M. Dudok tarafından gerçekleştirilen meşhur Hilversum belediye binası projesini, hem de Tadeusz Michejda’nın projesine göre 1931 öncesinde yapılan Katowice yakınındaki Janow kazasının belediye binasını andırır. Bu gerçekler, yirmili yılların sonundaki belediye binası modellerinin henüz çekiciliğini koruduğunun bir kanıtıdır.

Ticari Amaçlı Mimari

İş Merkezleri

1990 yılından sonra emlak piyasası yabancı yatırımcılara daha da açılmıştır. En başta iş merkezleri, lüks oteller, daha sonra ise büyük alış veriş merkezlerinin inşaatı en karlı yatırımlardı. Ancak ticari amaçlı yatırımların çoğu sadece Varşova ve civarı ile sınırlıydı. O dönemde en aktif faaliyetleri, Polonya’da yerleşik yabancı inşaat firmaları gösteriyordu. Onların, yeni uyanan piyasanın ihtiyaçları ve özellikleri konusunda çok iyi bilgileri vardı. Bu firmaların arasında en faal olanları, İsveçli Skanska ve Avusturya’lı Ilbau firmalarıydı. Bu firmaların başlıca faaliyet alanları arasında yap – satçılık, yatırım finansmanı, inşaat yapım işleri ve kendi bünyesinde çalıştırılan mimarlar tarafından projelendirilen binaların mimarisi vardı. Bu şekilde yapılan projeler çok yüksek kalitede değildi, çünkü yatırımcıların amacı en düşük maliyetlerde, en kısa zamanda en yüksek karı elde etmekti, bu da dayanıklı ama daha pahalı malzemelerin kullanılmasının sınırlanmasına ve daha cesur mimari çözümlerden kaçınılmasına sebep olmuştur. Buna rağmen bu dönemde inşa edilen binaların donanımı, senelerden beri uygulanamayan batılı standartlara uygun yapılmaya başlanmıştır. ILBAU tarafından projelendirilen, kısmen finanse edilen ve yapılan binalar iyi bir ticari amaçlı mimarinin örnekleridir. Bu firmanın projelerinin çoğu, Polonya’da yerleşik ve ILBAU’da çalışan Hırvat uyruklu mimar – Miljenka Dumencic’in eserleridir. Bu mimarın projeleri arasında Szczecin’deki ofis – otel kompleksi (Hotel Radisson ve Pazim iş merkezi) bulunmaktadır. Otelin mimarisinin çok büyüleyici olduğu söylenemez ancak kütlenin üzerinde yirmi katdan fazla olan, iyi ” teknolojik ” orantılı ve soğuk detaylı bir gökdelen hakimdir. Dumencic’in diğer başarılı gökdelen projesi ise, Varşova’da Bank Pekao SA için yapılan binadır. Ancak en iyi şekilde uygulanan Domencic’in projelerinden biri (Stanislaw Dopierala ile işbirliğinde gerçekleştirilen) kuşkusuz Gdynia’daki ” City Arcade ” iş merkezidir. Bu yapının mimarisi tamamen ticari amaçlıdır, fakat artık iyi bir düzeyde. Binanın kütlesi bir taraftan heykelvari ve dinamiktir, sanki yirmili yıllardaki öncülerin / awangarda / mimarisi gibi, diğer taraftan ise çok disiplinli ve zevkli orantılardadır. Çelikten yapılan dış cephenin çıkıntısı, sokak çizgisinindışına taşan tek bir noktası olduğundan, diğer yapıların arasına sıkıştırılan binanın hemen farkedilebilmesine yardımcı olur.

Daha tutucu bir mimarinin örneği ise, Skanska firması tarafından Varşova’da inşa edilen ” Atrium Business Centre ” binalarının kompleksinde mevcuttur. Bu projenin altına Derek Frazer, Tomasz Kazimierski ve Andrzej Ryba adlı mimarlar imzalarını atmışlardır. Oldukça basit dış cephelerde cam – çelik karışımlı modernlik ile geleneksel mimari birleştirilmek istenmiştir. Duvarlar artık sıvanmış değil, açık ve koyu pembe renkli taşlarla kaplanmıştır. Tüm binaların alt kısmı, sıra sütünları andıran düşey direklerin ritmi ile vurgulanmıştır, üst kısımdaki taçlar ise bütünü tamamlar. Bu komplekste klasik mimariye yakın sosyalist gerçekçiliğin sedaları yankılanır.

Doksanlı yıllarda Varşova’da inşa edilen iş merkezleri arasında en değerli uygulama, Tadeusz Spychala ve diğerlerinin projelendirdikleri geç modernizm stilinin örneği olan Kolmex binasıdır. Cam, çelik ve sıcaklık hissi veren taşlarla kaplı dış cephe, Varşova mimarisine ölçülü ” yıkıcılık ” / dekonstrüktivizm / katmıştır.

Varşova’daki ” Zielna Point ” iş merkezinin (proje : Stefan Kurylowicz, Piotr Kuczynski, Katarzyna Flasinska – Rubik, Maria Saloni – Sadowska, Fryderyk Szymanski) balina derisi kadar pürüzsüz traverten dış cephe kaplamaları Varşova’nın en iyi modern köşelerinden birini oluşturur. Mimar, çelikten imal edilen asma kata çıkan merdiven detayında ise sanatını konuşturmuştur.

Daha mütevazi, basitliliği ile cezbeden mimarisi olarak Dipservice’in ” cep ” tipi iş merkezi dikkat çeker. Yeşilimsi dış cephesini iki katlı cumba şeklindeki perdesel duvarı oluşturur. Karanlık çökünce, sahne perdesinin arkasından aydınlatılmış gibi ofisler göz kırpmaktadır.

Varşova’nın Sluzewiec semtinde iflas eden fabrikaların yerine toplam on adet yapılması planlanan büyük ofis ve iş merkezi binalarının özelliği, ölçüsünde yenilikçiliği ve hipermodern sterilliliğidir. (projeler : JEMS ).

Bankalar

Son on yılda büyük ofis ve iş merkezleri genelde Varşova’da yapılıyordu ancak hemen hemen tüm Polonya şehirlerinde banka binaları inşa ediliyordu. Banka binalarının ince inşaat işleri genelde ofis ve iş merkezlerininkilerden daha iyidi. Onlardan en büyüklerinin özelliği ise, çok karışık bir işlevsel kompozisyonudur. Geç modernizmin kaliteli denemesinin örneği olarak ” Kapuscik / Lekawa Architekten ” ortaklığı tarafından projelendirilen Bank Handlowy w Warszawie SA / Varşova Ticaret Bankası / ‘nın Katowice’deki şubesinin binası gösterilebilir. Yetmişli yıllardan kalma devasa apartmanların arasına itilen binanın mimarisi şaşırtıcı aksanlarla doludur. Olağanüstü derecede karmaşık, cam ve is gibi siyah taşlarla kaplı binanın kütlesi sanki soyut bir heykeli andırıyor.

Krakow’daki ilk ticari amaçlı, üst kalitede ve yüksek sınıf mimarisini temsil eden yapı ise, Bank Handlowy w Warszawie SA / Varşova Ticaret Bankası / ‘nın Krakow şubesinin binasıdır ( proje : DDJM; mimarlar : Marek Dunikowski, Artur Jasinski, Jaroslaw Kutniowski, Wojciech Miecznikowski, Piotr Uherek). Bu projenin ön cephesinde, geleneksel mimarinin üç katlı kompozisyon şeması bazında – kaide, açılım ve taç – modern mimarinin dili kullanılarak uygulanmıştır.

Alış – veriş Merkezleri

Doksanlı yıllarda önemli sayıda alış – veriş merkezi de inşa edildi. O zamanların bu konudaki en üstün uygulaması olarak Gdansk’ta gotik stilinde yapılan tarihi Büyük Değirmen / Wielki Mlyn / binasının atriumlu ve sayısız dükkanları barındıran alış – veriş merkezine dönüştürülme projesiydi. Bu 1350 yılı civarında tuğladan yapılan devasa bina, orta çağ Avrupasının en büyük endüstriyel binalarından biriydi. Restorasyonun temel amacı, binanın tarihi yapısını muhafaza etmek ve önemli mimari özelliklerini ortaya çıkartıp vurgulamak idi. Mimar Elzbieta Ratajczak – Piatkowska ve mühendis Jerzy Sieminski radikal çözümleri uygulamaya karar vermişlerdi. Tarihi yapının duvarlarına dokunmaksızın içeride bağımsız çelik iskelet konulmuştur.

1995 yılı öncesinde sıfırdan yapılan modern alış – veriş merkezleri arasında en ilginç mimarisi ile Wojciech Jarzabek yönetimindeki mimarlar grubunca ( Pawel Jaszczuk, Jan Matkowski, Jacek Sroczynski) projelendirilen Wroclaw’daki ” Solpol ” Alış – veriş Merkezi dikkat çekiyordu. Renk cümbüşü ve post modern formlardan alıntılarıyla bu bina çelişkiler uyandırır.

Oteller

1994 – 1995 yıllarında en büyük sanatsal mimari olay, Varşova’daki Sheraton Oteli’nin inşaatı idi (proje : Tadeusz Spychala ve Piotr Szaroszyk ). Bu binanın dış cephelerinde çok dayanıklı malzeme kullanılmadığı ve ön planda ticari amaçlar olmasına rağmen mimarlar, çevresine uyan, çok özel, bireysel projeyi yaratmayı başarmışlardı. Dış cephenin güzelliği ise, mimari kesimlerin iyi düşünülmüş aydınlatılması sayesinde gece ışıklandırıldığı zaman daha iyi anlaşılabilir.

Szczecin – Podjuchy’daki Panorama Oteli’nin mimari özelliklerinde ise sadece çok güzel bir konumdan dolayı değil, aynı zamanda iyi düşünülmüş ahşap konstrüksiyonu ve titiz ancak çok özenli olmayan plastik ve hacimsel çözümler dikkat çekiyor ( proje : Studio Ar ; mimar: Stanislaw Kondarewicz ve çalışma arkadaşları : Ryszard Wilk, Robert Frydycki, Zbigniew Mike, Jan Turowski ; konstrüksiyon : mühendis Zbigniew Misiak ).

Dekorasyon

Doksanlı yılların sonunda tanınmış sanatçılara yaptırılan hem kamu hizmet binalarının hem de ticari amaçlı yapıların, bağımsız eserler ve abidesel plastik sanat örnekleri ile zengilleştirilmesine daha sık rastlanan Varşova Universitesi Kütüphanesi / Biblioteka Uniwersytetu Warszawskiego /’nin dış cephesi, bu kitaplığın zenginliliğinin yanısıra onun evrensel boyutunu da simgeleyen beş adet tunçtan yapılan sembolik kitapla zenginleştirildi. Varşova Borsası’nın / Gielda / dış cephesinde ise borsa seans sonuçlarını gösteren tablosunu sembolize eden alüminyum alaşımlı dökme demirden paneller yer alacaktır. Sembollerle dolu başka bir binanın cephesi ise, Varşova’daki Yargıtay / Sad Najwyzszy / binasıdır ( proje : Marek Budzynski, Zbigniew Badowski ve grubu); serbest ve bağımsız duran sıra sütünların üzerinde Roma Hukuku’nun metni yazdırılmıştır. Daha da sıkça – bazen bayağı sıradan binalar üzerinde – meşhur sanatçıların eserleri yer almaktadır. Bu gibi durumlarda yatırımcı bir sanat hamisi rolünü üstlenmiş oluyor; hem sanatçıları destekliyor hem de binanın prestiji artıyor. Böyle bir duruma örnek olarak Pulawska Finans Merkezi / Centrum Finansowe Pulawska / gösterilebilir : sıradan bir iş merkezi olan bu binanın devasa atriumuna önde gelen Polonyalı heykeltraş Magdalena Abakanowicz’in çelik bir heykeli konulmuştur.

Dinsel Mimari

1978 yılında, Polonyalı kardinal Karol Wojtyla Papa olduktan sonra hızlandırılan kilise inşaatları doksanlı yıllarda devam eder. O dönemde yapılan en önemli kiliselerden bazıları şunlardır : Tychy’daki Sw. Duch Kilisesi ( proje: S. Niemczyk, 1979 – 1983 ), Varşova’daki Sw. Zygmunt Kilisesi ( proje : Z.Pawelski, 1980 – 1983 ), Wroclaw’daki Oblat’ların Matka Boza Krolowa Pokoju Kilisesi ( proje : W. Hryniewicz, W. Jarzabek, J. Matkowski, 1982 ), Katowice’deki Podwyzszenia Sw. Krzyza Kilisesi ( proje : H. Buszko, A.Franta, 1979 – 1993 ). Bu kiliselerin değişken mimarisi hem gotik, hem yeni çağ hem de modern geleneklerden birşeyler almıştır. Varşowa Sluzewo’daki tuğladan yapılan ve çemberlerle çevrilen Dominikanlar Kilisesi’nin binası devasa bir gotik yapıyı andırıyor (proje : W. Pienkowski); yine tuğla’dan yapılan Wroclaw’daki Oblatlar Kilisesi ise hem Silesia’nın gotik kiliselerine hem de yirmili yılların Alman ekspresyonizminini çağrıştırmaktadır.

Dinsel mimarideki post modernist fikirleri geliştiren en değerli uygulamalar arasında, henüz inşaatı tamamlanmayan iki kilise vardır : Wroclaw’daki Sw. Duch Kilisesi (proje : T. Zipser ) ve romantik temalarla dolu olan Varşova’nın Ursynow semtindeki Wniebowstapienia Panskiego Kilisesi ( proje : M. Budzynski, Z. Badowski ). Sadece dinsel mimarinin değil, Polonya mimarisinin genel olarak post modernist uygulamalarının en iyi örneği ise Krakow’daki Seminarium Zmartwychwstawncow (Din Adamları Okulu) ‘dur (proje : D. Kozlowski, W. Stefanski, 1985 – 1993). Bu yapının fikri, dört sembolik kapı konseptinden kaynaklanır : Başlama, Bilim, Umut ve İnanç. Yapının mimarisi ise beklenmedik, gizli anlamlarla doludur, ancak bilinçli ve tutarlı bir şekilde uygulanan formal çözümlerle şaşırtmaktadır.

Doksanlı yıllarda, Lichen’deki devasa basilik kilisesinin ( B. Bielecka tarafından Roma’daki St. Peter Basilika’sından esinlenerek projelendirilen tarihi yapı görünümündeki bina ) dışında önceki yıllardaki durumunun tersine artık büyük çapta devasa köy ve semt ” katedralleri ” inşaatları yapılmıyordu.

Bu dönemin dinsel mimarisinin en güzel örnekleri ise daha samimi, daha ufak binalarıdır. Krakow’daki Milosierdzia Bozego Kilisesi’nin ( proje : S. Niemczyk, M. Kuszewski, 1991 – 1994 ) en ince detaylarının üzerinde bile çok özenle çalışılmıştır, çok zevkli olan mimarisi ise sanki art deco ve ekspresyonizm sanatlarının ( onların bir çok örneği çevredeki konut yapılarında da görülebilir ) modern bir anlayışıdır. Yine küçük ebatlı bir bina olan, Batı Pomeranya / Pomorze Zachodnie / bölgesinde bulunan Bialy Bor’daki ortodoks kilisesinin mütevazi dış mimarisi değil de daha çok iç mekanın dekorasyonu gizemli kutsallığı oluşturur ; bu da mimarından ( B. Kotarba, 1992 – 1997 ) ziyade ressam Jerzy Nowosielski’nin sayesinde olmuştur. Mimari açıdan ilgi çekici diğer bir küçük ölçekli yapı, Sw. Wojciech Kilisesi’nin yanında bulunan ” Krypta Zasluzonych Wielkopolan ” ‘dır ( proje : J. Gurawski, 1997 ). Bu yapıda açık bırakılan kilisesinin duvarları ve mekanların geleneksel hacimsel kompozisyonu modern malzemeler ve formal çözümleri ile değişik bir kontrast oluşturmaktadır.

“ Yatakhaneler “ (Konutlar)

Her ne kadar daha doksanlı yılların ortalarına kadar çok haneli konut binaları kooperatifler tarafından yapıldıysa da, doksanlı yılların sonuna doğru bu işi yabancı sermayeli büyük firmalar üstlenmeye başlamıştır. Varşova’nın konut inşaatlarında neo-modernizme dönüş kaydedilir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemin mimarisinden ve otuzlu yılların lüks apartmanlarının projelerinden esinlenerek çok sayıda ev yapılmaya başlandı. Binaların alt kısmı kesilmiş, uzun pencere çizgileri ve düz çatıdaki teraslar ile – bu neo-modern binalar oldukça ” Varşovalı ” gibi gözüküyordu. Ancak tarihten ilham alma sadece önde gelen mimarlar için tamamen orjinal yapıtları yaratmaya sebep oluşturur, ” ikinci ve üçüncü sınıf ” mimarlar için ise modernizmin birikimi sadece serbest karışımların yapılabilmesi için bir detay ve konu portföyüdür. Sonuçta çok basit ve savaş öncesindeki örneklere hiç yakışmayan bir mimari ortaya çıkar. Varşova’da bu konuda çalışan mimarlık bürolarının arasında Szymborski & Zielonka ve JEMS – Mimarlar / JEMS – Architekci / bürolarının projeleri hemen farkedilir. Wojciech Szymborski ve Jacek Zielonka’nın en çok ilgi çeken uygulaması, Varşova’daki PAX’ın apartman binasıdır. Bu son derece modern yapıda yırmili ve otuzlu yılların öncü ( avangard ) mimarisinin sedaları yankılanır. O zamanların avangard mimarisinin artılarının yanında eksileri de vardır ; onların arasında en önemli olanı ise ince inşaatın biraz özensiz yapılmasıdır. Mimarlar, dış cephelerin orantılarını ustaca yakalayabilmişlerdir. Bina, şehrin içinden transatlantik gibi ( zaten güvertevari teraslar, gemi tipi korkuluklar ve yuvarlak pencereler transatlantiğe benzetilmesini daha da pekiştirir ) süzülmektedir. Bir dışavurumculuk hissi uyandırmalarına ve dekoratif detayları uygulamalarına rağmen, kendilerini ifade etmek için mimarlar kullandıkları araçlar konusunda oldukça tutumlu davranmışlardır.

JEMS – Mimarlar / JEMS – Architekci / bürosunun en sıradışı uygulaması, Varşova’nın Zoliborz semtinde yapılan çok lüks ancak aynı zamanda özel ve sakin bir konut sitesidir ( proje : Olgierd Jagiello, Maciej Milobedzki, Jerzy Szczepanik Dzikowski, Violetta Popiel – Machnicka ve çalışma arkadaşları ). Bu çok özel sitenin mimarisi çok başarılı bir şekilde, bulunduğu modern villaların semtine yerleştirilmiş olup, netice itibarıyla şehir tipi villa ve alçak, az katlı – çok haneli apartman arasındaki uzlaşmanın örneğidir.

Diğer çok lüks, neo-modern konut sitesinin örneği, Dumencic’in projelendirdiği Gdynia – Orlowo’da deniz kenarındaki binalarıdır. Düz çatılı ve beyaz renkli dış cepheli binalar, localar, cumbalar ve teraslarla süslenip hareketledirilmiştir. Binaların mimarisinde hakim olan yatay bölmeler, çelikten yapılan korkuluklarla vurgulanmıştır. Bunu dengeleyici unsur olarak ise düşey bölmeler kullanılmıştır : merdiven boşlukları, direkler, ajurlu ızgaralar ve diğer dekoratif elemanlar. Açık renkli dış cephe sıvaları, localarda hareketli ahşap panjur gibi detaylarla kontrast olarak tamamlanmıştır. Bu site en güzel şekilde deniz tarafından görünmektedir ve bir çeşit mini bulvar oluşturarak şehrin bu kısmının yapısına bir düzen getirmektedir.

Modernizme hayranlığı Polonya’nın diğer şehirlerinde faaliyet gösteren mimarlarda da görebiliyoruz. Özellikle Romuald Loegler ve Wojciech Obtulowicz gibi Krakow’lu mimarların tasarım ve proje uygulamaları dikkat çeker. Bu ikilinin 1998 – 1999 yıllarındaki çalışmaları arasında en çok ilgi uyandıran Krakow’daki Wola Justowska semtindeki konut sitesinin projesidir. Klasik – modernist bölmeli konut apartmanları devasa ızgara şeklindeki pergolalarla çevrilmiş ve onların üzerine sarmaşıklar sarılmıştır. Bu yeşil duvar hem yazlık bir perde oluşturur hem de ilavetenbinanın bir ikinci cephesi gibi gözükür.

Tamamen farklı bir yaratıcılık tarzını Wroclaw’lı mimarlar takip etmişlerdir. Onların mimari tasarımları daha çok post-modernizmin şiirselliğine yakındır, ancak onlarda da aynı zamanda yirmili yılların mimari avangard geleneklerinden alıntılar mevcuttur. Hem müstakil binaların hem de yapımları süren ” dolgu ” olarak adlandırılan binaların ( iki bina arasında sıkıştırılan yeni yapı ) müşterek özellikleri şok edici renkleri ve şaşırtıcı formal çözümleridir. Wroclaw’lı mimarlar çevresinin şüphesiz en başarılı ismi Wojciech Jarzabek’tir. Onun en görkemli konut tasarımı ise, Wyspianski Sahil Yolu / Wybrzeze Wyspianskiego / ‘ndaki ” dolgu ” binadır. Sokak boyunca sıralanan yapılarla bütünleşen bina, dış cephesinin sıradışı kompozisyonu ve renkleriyle göze çarpar. Bu tasarımcı için binanın dış cephe mimarisi, belli bir ölçüde zengin vitrayın şiirselliği baz alınarak onun üzerine serbest bir yorum yapmaktadır.

Poznan’daki sıradışı konut tasarımları olarak İzabela Klimaszewska ve Tadeusz Biedak’ın projeleri gösterilebilir. Her binada ayrı olarak çalışılan dış cephe diğerlerinden ayırt edilir. Poznanska Caddesindeki ” Gümüş Ev ” / Srebrny Dom / ‘in dış cephesinde sanki yırtılmış yarım daire şeklindeki tepesi ve çok modern görünümü veren gümüş renkli çelik detaylar binaya canlılık ve hareketlilik hissi verir. Yakınında yapılan ” Altın Ev ” / Zloty Dom / ‘in dış cephesinde ise çok keskin hatlı camdan bir cumba oturtulmuştur. Uygulanan çözümlerden bazılarının basitliğe kaçma konusu tartışılabilir, ancak onların orjinalliği şüphesizdir ve inkar edilemez. Poznan’da en çok ilgi çeken konut tasarımları arasında, Slowianska Caddesi boyunca yapılan, aynı temelden fışkıran bir kaç kule şeklindeki binalar kompleksidir. ( proje : Aleksandra Kornecka, Stanislaw Mikolajczyk, Katarzyna Weiss ). Bu sitenin özelliği, sadece savaşlararası mimarinin geleneksel formlarını kullanmak değil, daha çok yetmişli yıllarda yapılan devasa mega sitenin tam kalbinde daha canlı bir mimari çizgilerin getirdiği değişiklikte saklıdır.

Konut tasarımları konusunda yeni bir gerçek, büyük firmalar tarafından gerçekleştirilen lüks siteler ve müstakil apartman projeleridir. Bu projeler artık tamamen ticari amaçlı yapılmaktadır, ancak buna rağmen yatırımcı firmalar oldukça sık ve daha istekli olarak Poznan’daki Wojciech Szymborski, Jacek Zielonka veya Jerzy Gurawski gibi tanınmış, isim yapmış mimarlarla çalışmayı yeğler. Fakat binaların çoğu, İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren Polonya’da bilinmeyen standartlarda inşa edilen devasa apartmanlarıdır. Bu binaların donanımı çok lükstür, modern tesisatlarla dolup taşmaktadır, çatılarda bahçeler kurulmuştur, yüzme havuzlu, dairelerin ebatları oldukça büyük, çok fonksiyonlu, kullanışlı ve mutlaka güvenlik sistemlidir. Bütün bunların dışında onların ayırt edici özelliği yaratıcı mimari tasarımları değil, daha çok ebatlarındadır. Varşova’daki onlarca katlı ” Babka Tower ” gökdeleninin, Amerika’daki veya Uzak Doğu’daki benzeri gökdelenlerden sanki hiç farkı yoktur.

İlk müstakil konut amaçlı, holü ve resepsiyon ( danışma ) bölümü de bulunan gökdelen Varşova’nın Mokotow semtinde inşa edilmiştir. Yatırımcıların amacı sıradışı ve mimari değerleri yüksek olan binayı yaratmaktı, bundan dolayı tasarımı meşhur Majewski, Wyszynski, Hermanowicz Mimarlık Bürosunda yaptırmışlardır. Senelerdir iç mimari projelerle uğraşan mimarlar bu devasa apartmanı sanki – içinde değerli biblolar için açılan boşluklarla dolu – kocaman bir mobilya parçası gibi değerlendirmişlerdir.

Restorasyon

Yüzyılın son on yıllık dönemi özellikle Pomerania / Pomorze / ve Aşağı Silesya / Dolny Slask / bölgelerinde, şehir komplekslerinin restorasyonun yeni bir etabını getirmiştir. Seksenli yıllardan itibaren Elblag ve Kolobrzeg şehirlerinin eski tarihi semtlerinin / Stare Miasto / yeniden yapılanma projeleri hayata geçirilmektedir. Doksanlı yıllarda Szczecin’deki tarihi Kale Altı / Podzamcze / ve Glogow’daki eski tarihi merkezin / Stare Miasto / restorasyon çalışmalarına da başlanmıştır, Kwidzyn’deki eski tarihi merkezin / Stare Miasto / restorasyon projesi ise hazırlık aşamasındadır.

Her şehrin yapı kompleksinin restorasyonunun kendine has özellikleri vardır. Örneğin, Kolobrzeg ‘te eski Şehir Meydanı / Rynek / ve katedral kilisenin etrafında yeni bir mahalle yapılmaktadır ancak o yapılırken düşünülen, eski mülkiyet taksimi ve savaş öncesi yapılarının restorasyonundan ziyade, daha çok eski semtin havasını yaratma denemesidir.

Elblag’ta ise restorasyon şartları çok katı bir şekilde uygulanmaktadır. Yeni binaların inşaat işlerinde – mümkün mertebede – eski temeller ve bodrum duvarları kullanılarak yapılması önerilmektedir. Eski yapıların cephelerinin düşey bölmelerinin, bina tiplerinin ve ölçülerinin tutturulması şartı koşulmuştur. En çok değer taşıyan, taştan yapılan büyük evlerin rekonstrüksiyonunda ise ikonografik belge ve bilgilerden faydalanılarak yapılması gerekiyordu. Diğer binalarda tasarımcılar modern formlar ve detaylar kullanmalı ve aynı zamanda Eski Şehrin tarihi mimarisi ile formal bağlantılar aramalıdırlar. Tarihi taş evlerin restorasyonu Szczepan Baum ve Ryszard Semka ‘nın eseridir.

Szczecin’deki Kale Altı’nın / Podzamcze / restorasyonu sırasında hem tasarım hem de finansman konularında değişik yöntemler uygulanmıştı. İnşaat işleri, arsa sahibi olan kooperatif tarafından tamamen kendi özkaynakları ile finanse edilmektedir. Her binanın yatırımcısı ise ancak inşaat işleri tamamlanınca mülkiyet sahibi olur. Her binanın tasarımı da çeşitli ve farklı mimarlara yaptırılır. Netice itibarıyla binalar kompleksinin kompozisyonu biraz karmaşık bir ” collage ” ‘a benziyor – mimarlar bir bütünün içine kendi yarattıkları bu bütünün parçalarını ekliyorlar.

Diğer şehirlerde hem müstakil binalar hem de tüm kompleksler restore edilmektedir. Örneğin, Gdansk’ta doksanlı yılların en kapsamlı uygulamalarından olan Silolar Adası’nda / Wyspa Spichrzow / bulunan binalar kompleksinin restorasyonu ( proje : Stanislaw Micheli Kazimierz Jarosz, Stefan Philippi Andrzej Sotkowski ), Uzun Kıyı’sındaki ( Dlugie Nabrzeze ) birkaç eski taş binanın çizgisi arkasına saklanmış Hanza Otel’in inşaatı ( proje : Szczepan Baum, Andrzej Kwiecinski ve çalışma arkadaşları ) ve Chlebnicka Caddesinde bulunan birkaç eski taş binanın restorasyonudur ( proje : Stanislaw Michel ). Stagiewna Caddesi’ndeki binaların rekonstrüksiyonu ve Motlawa Nehri kenarındaki Hanza Oteli’nin inşaatı, Gdansk’ın modern mimarisinin iki farklı akımının örnekleridir. Silolar Adası’ndaki / Wyspa Spichrzow / bina kompleksi, restorasyon çalışmalarında tutucu bir yaklaşımının örneğidir. Diğer taraftan Hanza Oteli’nin dış cepheleri, şehrin eski mimarisinin yaratıcı ve aynı zamanda modern bir yorumudur.

Poznan’daki Eski Şehir’de Pawel Handschuh ve Piotr Grabowski isimli mimarlar eski tarihi binaların “ Umumi Kredi Bankası “ / “ Powszechny Bank Kredytowy “ / ‘nın hizmet binasında çok başarılı bir adaptasyonu gerçekleştirdiler. Orta Çağ’dan kalan parsele sıkıştırılan bu modern binanın, traverten taşı, paslanmaz çelik ve cam kullanılarak yapılmış dış cephesiyle bu tür uygulamaların arasında Polonya’da en iyilerinden biri olduğu söylenebilir.

Biraz olağan dışı bir uygulama olarak, modern binalarda XIX. yüzyıldaki Taş binaların mimarisini stilize eden dış cephe tasarımları gösterilebilir. Örneğin Varşova’dai Panska Caddesi boyunca bu tür binalar yapılmaktadır ( proje : Leszek Klajnert ). Bu sözde XIX. yüzyıldaki dış cepheler tamamen bir mimari fantezi örneğidir.

Hep yeni çözümlerin arayışı içerisinde olan tasarımcıların bireysel stillerinin evrimi, bazen teknoloji devriminin hızına yetişememektedir. Bu asrın son on yıllık dönemindeki Polonya mimarisinin durumunu değerlendirirken, onun Polonya Halk Cumhuriyeti’nin son yıllarında bulunduğu halini de bağlantılı olarak düşünmek gerekir. Seksenli yıllar, ekonomik kriz ve inşaat işlerinin durma noktasına gelmesi ile bağlı olarak mimarinin çöküşü olarak nitelendirilebilir. Diğer taraftan ise bu dönem, modernizmin teorik ve uygulamalı taraflarının eleştirileri baz alınarak mimarisinin hem teorik hem de entellektüel devrime hazırlık süreci olarak görülebilir. Maalesef, o dönemde doğan tasarımları – dinsel mimari projeler hariç – hayata geçirme ve uygulama imkanı hemen hemen hiç yoktu. Yıl 1989 ve ülkedeki ekonomik değişimler mimarlar için yeni bir şans oluşturmuştur. Bu şansı kullanabildiler mi ? – bu açık bir sorudur. Polonya mimarisi halen bir taşralılık damgasını taşır, ancak doksanlı yılların ortalarından itibaren sayısız basit uygulamalar arasında daha sıklıkla değerli ve orjinal tasarımları bulmak mümkündür. Bunun sebepleri arasında dünyaca tanınmış mimarların Polonya’da çalışmalarını yapması önemli bir değer taşımaktadır. Belki de yeni binyılın ilk senelerinde onların uygulamaları Polonya mimarisinin sanat ortamına yükselmesi için yardımcı olan bir nevi tramplen görevi üstlenecektir.

Ek bilgiler :

1. Önerilen Resimler :

 

  • Varşova Milli Müzesi / Muzeum Narodowe w Warszawie /

 

1. ve 2. Dünya Savaşları arasındaki dönemden kalan bu abidesel bina, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra genişletilerek ilaveler yapılmıştır. Bu dönemde tüm Avrupa’da yapılan binaların çoğunda olduğu gibi onda da tipik sıra sütünlar mevcut ve yine tipik gri renk hakimdir.

 

  • Varşova Universitesi Kütüphanesi / Biblioteka Uniwersytetu Warszawskiego /

 

Proje : Marek Budzynski ve Zbigniew Badowski’nin grubu. Polonya’nın son on yıllık döneminin en ilginç ve en yaratıcı mimari uygulamalarından biri. Alçak olmasına rağmen olağanüstü hacimli olan betonarme mimari çatıda kurulan botanik bahçesinin yeşilliği ile bütünleşiyor.

 

  • Japon Sanat ve Teknik Merkezi ” Manggha ” – Krakow / Centrum Sztuki i Techniki Japonskiej /

 

Proje : Arata Isozaki & Associates Tokio ve Ingarden – Ewy & Jet Atelier Krakow. Wawel tepesinin karşısında bulunan bina kütlesine Japon ahşap oymalarını andıran ve yakından geçen Vistula / Wisla / nehrinin kavisine uyan dalga şeklini vermiş. Binanın olağanüstü geniş iç mekanları, geleneksel malzemelerin estetiği ile ileri teknoloji ve cesur konstrüksiyon çözümleri birbirleriyle bağlantılıdır.

 

  • Poznan Müzik Akademisi (Konservatuar) / Akademia Muzyczna w Poznaniu /

 

Proje : Jerzy Gurawski. Avrupa’da başka bir örneği bulunmayan, eski, haşmetli, anıtsal devlet binalarından oluşan tarihi bir şato kompleksinin içine mukemmel bir şekilde yerleştirilen bina örneği.

 

  • Ticaret Bankası Krakow Şubesi binası / Bank Handlowy Oddzıal w Krakowie /

 

Proje : DDJM; mimarlar : Marek Dunikowski, Artur Jasinski, Jaroslaw Kutniowski, Wojciech Miecznikowski, Piotr Uherek). Bu projenin ön cephesinde, geleneksel mimarinin üç katlı kompozisyon şeması bazında – kaide, açılım ve taç – modern mimarisinin dilini kullanarak uygulanmıştır.

 

  • Üç Çarmıh Meydanı – Varşova / Plac Trzech Krzyzy w Warszawie /

 

Yeni inşa edilen binalar ( Sheraton Hotel ; proje : Tadeusz Spychala ve Piotr Szaroszyk, Holland Park İş Merkezi – Hollandalı ING-Bank’ın binası ; proje : Atelier Pro, Pro Arte, DCM, mimarlar : Hans van Beek, Marek Swierczynski, Dorte Kirstensen ) mevcut tarihi detaylarla çok iyi uyum sağlıyorlar.

 

  • Varşova Borsası Binası / Gmach Gieldy w Warszawie /

 

.

Proje : Stanislaw Fiszer, Andrzej Choldzynski. Bu yapıda basit bir formun yanında tam tersine kullanılan doğal malzemelerin çeşit zenginliği, mimari değerinin göstergesidir. Modernist dönemin özelliği olan açıklığa ulaşılabilme bu örnekte romantik mükemmel güzelliğin arayışlarıyla birleşiyor.

 

  • Elblag şehrindeki Eski Şehir semtinin rostorasyonu / Stare Miasto w Elblagu /

 

Tarihi taş evlerin restorasyon projelerinin çoğu Szczepan Baum ve Ryszard Semka ‘nın eserleridir. Yeni binaların inşaat işleri – mümkün mertebede – eski temelleri ve bodrum duvarları kullanılarak yapılmaktadır. En değerli olan, taştan yapılan büyük evlerin rekonstrüksiyonunun ise ikonografik belge ve bilgilerden faydalanılarak yapılması gerekiyor.

 

  • Yargıtay Binası – Varşova / Gmach Sadu Najwyzszego w Warszawie /

 

Proje : Marek Budzynski ve Zbigniew Badowski’nin mimarlar grubu. Bu bina Krasinskich Meydanı’nı / Plac Krasinskich / tamamlıyor. Sembollerle dolu bu binanın cephesinde serbest ve bağımsız duran sıra sütünların üzerinde Roma Hukuku’nun metni yazdırılmıştır.

2. Polonya’daki mimarlık dergileri :

 

  • ” Architektura – murator “

 

Genel Yayın Yönetmeni : Ewa Przestaszewska – Porebska

Warszawa, ul. Kamionkowa 45; tel. : +48-22-870 46 64 ; www.murator.com.pl

Bu dergi ” Mimaride Yaşam ” / ” Zycie w architekturze ” / yarışmasını düzenlemektedir.

 

  • ” Architektura i Biznes “

 

Genel Yayın Yönetmeni : Ewa Smeder

Krakow, ul. Swietokrzyska 12, pok.516 ; tel : +48-12-634 39 59

archibiz bci.krakow.pl

3. Polonya’daki en önemli mimarlık büroları :

 

  • Budzynski-Badowski Mimarlık Bürosu / Pracownia Budzynski-Badowski Architekci/

 

tel. +48-22-648 44 25

Bu büronun mensuplarının yaptıkları projeler birçok tasarım yarışmalarında çeşitli ödüller kazanmıştır, örneğin : Varşova Yargıtay Binası / Gmach Sadu Najwyzszego w Warszawie /, Varşova Milli Kütüphanesi / Biblioteka Narodowa w Warszawie /, Polonya Cumhuriyeti Berlin Büyükelçiliği binasının revizyon projesi. Son dönemde Varşova’daki ” Swiatynia Opatrznosci Bozej ” Kilisesi’nin projesi ile bir yarışmayı daha kazanmışlardır.

 

  • JEMS Mimarlar Ltd. Şti. / JEMS Architekci Sp. z o.o. /

 

tel. +48-22-831 47 35

Bu mimarlık bürosu son dönemde birkaç yarışma kazanmıştır; örneğin : Varşova’daki ” Agora ” firması binasının genişletme ve adaptasyon projesi ve ” Mimaride Yaşam ” / ” Zycie w architekturze ” / dergisinin tertiplediği ” 1989-1999 Dönemin En İyi Çok Haneli Konut Kompleksi ” yarışmasının III. edisyonunda.

 

  • Atelier Loeger Partnerzy

 

tel. +48-12-634 48 48

Bu mimarlık bürosünda çalışan tasarımcılar birçok ticari amaçlı olmayan binalar projelendirilmişlerdir ; örneğin Krakow’daki Ekonomi Akademisi, Jagiellonska Kütüphanesi’nin genişletilme projesi. Bu firma da ” Ölüler Şehrinin Kapısı ” / ” Brama do miasta zmarlych ” / adındaki cenaze hizmetleri binasının projesi ile çok prestijli uluslararası Miesa Van der Rohe Avrupa Mimarlık Ödülü’ne aday olarak gösterildi.

 

  • Stanislaw Niemczyk Mimarlık Bürosu

 

tel. +48-32-217 62 57

Bu atölye özellikle kilise projeleri konusunda çalışmaktadır. Kazandıkları yarışmalar arasında: Krakow’daki Milosierdzia Bozego Kilisesi’nin projesi için ” Mimaride Yaşam ” / ” Zycie w architekturze ” / dergisinin tertiplediği mimari projeler yarışmasının III. edisyonunda Sanat Çevrelerinin Kilise Cemaat Başkanının ödülü.

 

  • APA Kurylowicz

 

tel. +48-22-616 37 96

Bu mimarlık bürosu birçok mimarlık yarışması kazanmıştır : Güney Kore Cumhuriyeti Polonya Büyükelçisi’nin Konut tasarımı için düzenlenen proje yarışması, Varşova’daki Nautilius İş Merkezi’nin projesi ve Varşova’daki ” Hektor ” Bilgi İşlem Merkezi projesi.